Namjoon sinir bozucu biçimde çalan telefon için bir şeyler yapmalıydı ancak gözünü açamıyordu. Önce korkarak uyanan Minseo'ya dönüp saçlarına bir öpücük kondurdu ve "Sorun yok." diyerek onu tekrar uyuttu. Sonra çoktan susmuş telefonu alarak mutfağa gitti. Harika bir zamanlamaydı çünkü mutfağa girer girmez telefon tekrar çalmaya başladı. Namjoon bu ısrarı anlamlandıramasa da, aramayı cevapladı.
"Alo?""Ne istiyorsun? Ya da ne kadar istiyorsun?"
"Ne?" Namjoon başını ovdu. Uykudan yeni kalkmıştı, sabah saatin beşiydi ve bir kadın ne istediğini soruyordu, ne oluyordu yahu? "Bakın sorularınızı cevaplamam için önce kim olduğunuzu bilmem gerekiyor."
"Ben... Jang Hee Yeon."
Namjoon şaşkınlıkla derin bir nefes aldı. "Bayan Jang. Sekreterinizin mesajımı iletmediğini düşünmeye başlamıştım."
"İletti. Bir kaç gün ne yapacağımı düşündüm. İnanın mesajınızda belirttiğiniz kişiyle aramdaki ilişkiyi nasıl bulduğunuzu çok düşündüm. Sizi görmezden gelmek ilk seçeneğimdi ama bildiklerinizi medyayla paylaşmanızdan korktum. Yani-"
"Bakın Bayan Jang. Saat çok erken. Az önce ısrarcı aramalarınızla uyandım ve sizin de hak vereceğiniz üzere bunlar telefonda konuşmak için fazla önemli ve hassas konular. Bunları buluşup konuşsak olmaz mı?"
Bir süre sessizlik oluştu. Sonra kadın tekrar konuştu. "Olur. Eğer uygunsanız bu akşam 7'de şoförüm sizi almaya gelir."
"Uygunum."
"Anlaştık." Tekrar bir duraksama oldu. Sonra kadın tekrar konuştu. "Onu da getirin."
Namjoon aramayı sonlandırdıktan sonra, akşam yapacağı buluşmanın gerginliğini atmaya çalışarak yatak odasına tekrar girdi. İş saatine kadar biraz daha uyumak istiyordu.
_____________________________
Bordo kazağın altına açık renk krem pantolonunu giydikten sonra saçlarını düzelten Namjoon, Minseo'nun odasına ilerledi. Ona da renkli pantolonlarından nil yeşili olanını giydirirken üstüne Jungkook'un özel olarak yaptırdığı "I'm Seonnie, I'm gonna be a star." yazılı tişörtü giydirdi. Ölse giydirmezdi aslında ama çocuğun diğer tişörtleri kirli sepetindeydi. Bu tişört de hediyeydi. Atamıyordu, satamıyordu. "Ah Jungkook..." diye mırıldanarak çocuğun kollarını da tişörtten geçirdi.
Üstüne de ceket giydirdikten sonra kendi paltosunu da aldı ve evden çıktılar. Simsiyah bir arabanın önünde ellerini kavuşturmuş bekleyen çalışan koşarak önce teyit etti. "Bay Kim?"
"Benim."
"Gidelim." Arka koltuğun kapısını açıp Namjoon ve Minseo'nun binmesini bekledi. Araba hareket ettikten sonra Namjoon Minseo'ya dönüp ellerini tuttu.
"Minseo. Birazdan gideceğimiz yer baba için önemli bir yer. O yüzden bana zorluk çıkarmamanı istiyorum. Boyama kitabını çantana koydum, onunla oyalan olur mu? İşim bittiğinde seni de alacağım ve eve döneceğim. Anlaşıldı mı?"Kız başını salladı. Namjoon tekrar konuştu. "Biraz uzun sürebilir. Sıkılabilirsin, bunu biliyorum tatlım ama biraz sabret sadece."
Kız yine uysalca başını salladı. Namjoon kollarını kızın etrafına sardı. Film kaplı camlardan nereye gittiklerini, şehrin hangi bölgesinde olduklarını göremiyordu. Sadece saatinin köşesindeki pusulaya baktığında güneye doğru gittiklerini ayrımsadı. Bir süre sonra arabanın önü hafifçe yukarıya doğru çıktı. Şoför bölmesiyle arka tarafı ayıran cam bile film kaplı olduğu için Namjoon sadece tahmin yapabiliyorlardı. Yokuş, rampa benzeri bir yerdelerdi. Yol da bozulmuş, araba artık sarsılmaya başlamıştı. Nihayet araba yavaşlayarak durduğunda Namjoon derin bir nefes aldı.
![](https://img.wattpad.com/cover/198366251-288-k183901.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Oh!Baby Series: My Little Bird ✔
FanfictionNamjoon gözlerini ovuşturarak çalan kapıyı açtığında, gördüğü üç yaşlarındaki kız çocuğuyla uykusu tamamen dağıldı. Önce şaşkınlığını atmayı bekledi, sonra kapının önüne çıkarak etrafa bakındı. Kimseyi görmeyince sokağa doğru bağırdı. "Bu hanginiz...