11 | Firework

1.9K 133 69
                                    

Namjoon ciğerlerinde kalan son havayı da sarı kauçuk ördek desenleriyle bezeli, şeffaf yüzme simidinin içine gönderdi. Kıpkırmızı olmuş bir halde tıpayı kapattı ve derin bir nefes alarak beynine oksijen gönderdi. Kucağındaki Minseo ile kıkırdayan Sooyoung'a küskün bir bakış gönderirken Sooyoung omuz silkti.
"Cankurtaran bunlar için şişirme mekanizması olduğunu söylemişti. 1000-simit-şişirme-gücünde-süper-baba olmakla övünen sendin!"

Namjoon kabul etti ama bunu dile getirmedi. Zaten hala o kadar da gücünü toplamış değildi. Sooyoung simidi şezlongun dibinden alarak yavaş adımlarla havuz merdivenine doğru ilerledi. Önce simidi, sonra da simidin üstüne Minseo'yu bıraktıktan sonra kendisi de merdivenlerleden tutunarak aşağı indi.

Sonra ikisi de el sallayıp kahkaha atarak Namjoon'u çağırmaya başladı. Ölü sezon olduğu için otelde az kişi vardı. Şu anda havuzda bile en kenardaki şezlongda avrupalı, yaşlı bir turist onun üç şezlong solunda da genç bir çift vardı. O yüzden bomboş olimpik havuzda saatlerce deliler gibi eğlendiler. Artık kollarını hissetmeyen Namjoon merdivene ilerleyip bir yandan da Minseo'yu çekerken Sooyoung'a akşam buluşacakları saati söylüyordu.
Sooyoung onu onayladıktan sonra o da ikilinin ardından merdivenleri tırmanıp havlusunu aradı. Çantasında havluyu bulamayınca düşmüş olabileceğini düşünüp yere, şezlongun altına, yanlarına da bakmasına rağmen havluyu bulamadı. Tam doğrulurken omuzlarına örtülen bir havlunun sıcaklığıyla kafasını kaldırdı.

Namjoon kendi havlusunu kızın omzuna örtüp bir yandan da üşümememesi için omuzlarını sıvazlıyordu. "Benimkini kullanabilirsin." diyerek gülümsedi. Sooyoung karşısında gülümseyen adama bakarken derinden gelen havuz sisteminin sesi, Avrupalı turistin aksanlı Korecesiyle genç çifte sorduğu soru, Minseo'nun yerdeki su birikintisine ayağını vurarak çıkarttığı ses, hepsi, hepsi tamamiyle kayboldu. Kız sadece adamın gözlerine ulaşan gülümsemesine ve illegal gamzelerine takılıp kaldı.

Namjoon'un gülümsemesi kaybolup hafifçe eğilmesi ve "Sooyoung. İyi misin?" demesiyle kendine gelen kız beceriksiz bir gülüş atıp başıyla onayladı. Namjoon'un güven veren ellerinden kurtulup arkasını dönerek Minseo'nun elinden tutup çıkışa doğru ilerlemeye başladı. Kalbinin gümbürtüsü ayak seslerini bastırıyordu.

Namjoon önce Minseo'yu yıkadıktan ve onu favori çizgi filmiyle baş başa bıraktıktan sonra kendisi de duşa girmeye karar verdi. Hızlı bir duş aşamasından sonra kızıyla şık bir şeyler giydiklerinde tamamen hazırlardı. Sooyoung'u da aldıktan sonra otelin restoranına ilerlediler. Kırmızı tafta kumaştan düşük omuzulu bir elbise giymiş Sooyoung adeta parlıyordu. Restoranda etraftaki kimseyi görmüyordu Namjoon, sadece o vardı sanki.

Masaya yaklaşan garson not almaya hazır bir şekilde sordu. ''Ne alırdınız?''
Namjoon başını eğdi ve şüpheyle sordu. ''Dünya mutfağınız var mı?'' Garson başını salladı. ''Dünya mutfağı için üç ayrı şef çalıştırıyoruz. Fransız, İtalyan ve İngiliz olmak üzere. Güvenebilirsiniz.''

Namjoon başını salladı. ''Küçük kızım için havuç çorbası istiyorum. Ve kendim için de Coq Au Vin istiyorum. Yemekte bordeux şarabı mı kullanıyorsunuz?''

''Fransız Şefimiz genellikle Bordeux şarabı kullanıyor. Ama bazen Fransa'nın başkaa bölgelerinin şaraplarını da kullandığı oluyor. Ama hep Fransız şarabı.''

''Tamam, Sooyoung sen ne alırsın? Sana da Coq Au Vin önerebilirim.''

Kız gülümsedi. 'Bahsederken bile gözünün parladığı yemeği ben de tatmak isterim.''

Namjoon göz kırptıktan sonra garsona şarap ve şampanya olarak neler olduğunu sordu. Dom Pérignon şampanyasında karar kıldıktan sonra garson siparişlerini alarak gitti. Namjoon gülümseyip öne eğildi ve Sooyoung'a gülümsedi. ''Fransa'da yüksek lisans yaptım o yüzden Fransız yemeklerine bayılıyorum. Ama Kore'de iyi Fransız restoranı bulmak çok zor. Hazır Fransız aşçıyı bulmuşken favori yemeğimi yemek istedim."

Oh!Baby Series: My Little Bird ✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin