Bir hafta sonra.
Okul çıkışına bir kaç dakika kalmıştı ve ben artık Atakanın sırrını çözmek istiyordum. Okul çıkışı onu takip edip nerede oturduğunu öğreneceğim ve onu gözetleyeceğim.
İçimdeki cesaret her saniye artıyordu.
Ve işte zil çalıyor. Merve gile bu gün onlarla gelmeyeceğimi söyledim ve okulun bi köşesine oturup Atakanın çıkmasını bekledim.
Okul dağılalı bş dakika oluyo ama bu dangalak daha yeni çıkıyo te allam ya.
Evet takip başlasın.
Okulun oradaki yokuşu indi,sola döndü ve düm düz yürüdü ve tekrar sola dönüp gitmesi gereken yönün tersine doğru yürümeye başladı.
Buraya daha önce gelmemiştim galiba.
Bi beş on dakika yürü ve sağa döndü. Sağa döndüğümde kimseyi göremedim.
Hey. Bi dakkika burada hiç ev yokki.
Burda arabada yo. Bura ne biçim bi yer böyle. Atakan nereye gitmiş olabilir.
Ağaçların oraya baktım yok. ordada yok.
Arkamı dönmemle kafama siyah torbamsı bişeyin geçirilmesi bir oldu.
"İmdaaat!" diye çırpınmaya başladım. Lanet olsun yine mi kaçırılıyorum.
Eğer bu seferde o denyo gökalp yüzündense o pisliği kendi ellerimle polise götürcem. Neyse foyası çıksın ortaya.
Düşüncelerime ara verip küfretmeye başlayacaktımki kafamdaki şeyi yavaş yavaş yukarı kaldırmaya başladılar.
Karanlıktan aydınlığa geçince gözlerim kamaşmıştı onları ovarken karşımdakinin kim olduğunu çözmeye çalışıyordum.
Kafam yere doğru dönüktü ve üç iki çift ayak ve birde dizleri üzerinde yere çömüş birisini görüyordum.
Kafamı kaldırdığımda şaşkınlıkla ellerimi azıma götürüp üzerine bastırdım.
"S-iz s-iz na-nasıl ne." Bunlar Gökalp,Atakan ve ve Çınardı. Gökalp ve Atakan ayakta duruyorlardı Gökalbin elinde bir sopa Atakanın elinde ise çok ama çok kalın bir kitap vardı.
Çınar dizleri üzerinde yere çökümüş azı yüzü morluklar içinde duruyor Gökalp ise elinde bir sopa ile Çınarın başında bekilyordu.
Aman tanrım neler oluyo!