Ama bu.. bu olamaz. Kimle evleniyorum ben? Tekerlekli sandalyeye bağımlı biriyle.
Hayır! Kabul edemezdim böyle bir şeyi. Babam yalan söylemişti bana. Saklamıştı benden bunu.
"Baba!" Diyebildim çaresizce. Bakışlarımı babama çevirdiğimde her zamanki sert bakışlarıyla karşılık vermişti.
"Sesini çıkartırsan gebertirim seni. Baba yok artık. Kocan var."
Kolumu tutarken sertçe sıkmasıyla duyduğum acı, yüreğimdeki acı kadar yakmamıştı canımı. O an isyan etmek istedim. Kendimi yerden yere vurup istemediğimi haykırmak istedim fakat faydası olmayacaktı. Evlilikten geri dönsem, tekrar babamın evine dönecektim. Belki eskisinden daha kötü muamele görecektim.
Tek çarem, kaderime razı olmaktı. Bu adam benim kaderimdi. Annemin sürekli bana ettiği nasihatleri hatırladım.
"Başına ne gelirse gelsin, senin imtihanındır. Ben yapamam deyip geri çekilirsen baştan kaybedersin. Allah'tan gelene razı ol. Kimseyi hor görme. Hor gördüğün insanın yüreğini bilemezsin. Belki senin göremediğin nice güzellikler barındırır yüreğinde."
"Kızım." Diye seslenen Hatice ablanın sesiyle kendimi toparladım. "Çıktığın bu yoldan dönmeyeceksin değil mi?" Sorusuna başımı olumsuz anlamda salladım. Geri dönecek yolum yoktu.
"İmtihan." Diyebildim sadece. Mahir ya benim imtihanım olacaktı ya da armağanım. Ya çilem daha yeni başlıyordu ya da bunca çektiğimin ödülü olacaktı.
Mahir'le birlikte bize ayrılan masaya geçip oturunca eğlence başlamıştı. Hasret ve üvey abimin düğünü de benimkiyle birlikte yapılıyordu. Hasret'in yüzüne baktığımda onun da mutsuzluğu yüzünden okunuyordu. Burda tek mutlu olan, üvey abimdi.
Birkaç saat süren eğlencenin ardından düğün sona ererken evime girme vakti gelmişti. Babam gitmeden önce vedalaşmak için yanıma yaklaşmıştı fakat onu görmemek için aceleyle uzaklaşmıştım oradan.
Artık görmek istemiyordum babamı. Hayatımdan tamamen çıkarmıştım ailemi. Düğünüme katılmayan öz abilerim de yoktu artık benim için. Düğünden önce arayıp yardım istediğim halde sırt çevirmişlerdi bana. Bu hayatta kimsesiz kalmıştım.
Hatice ablanın yardımıyla eve girdiğimizde imam da ardımızdan gelmişti. Nikah için toplanmıştık fakat Mahir yoktu ortalıkta. Nihayet bir süre sonra annesi, sandalyesini sürükleyip içeri getirdiğinde Mahir'in suratı asıktı. Yanıma kadar geldikten sonra imam dua okumaya bağlamıştı.
"Mahir'i eşin olarak kabul ettin mi?" Sorusuna "Evet" dedim üç defa. Başka çarem yoktu. Başka seçeneğim yoktu. Aynı soru Mahir'e sorulduğunda cevap vermekte zorlanmıştı. "Evet" kelimesi zoraki çıkmıştı ağzından.
Artık Allah'ın huzurunda eşiydim kim olduğunu bilmediğim adamın. Yüzünü bile tam görmemiştim. Hiç konuşamamıştım bile. Sadece nikah kıyılırken sesini duymuştum.
On sekiz yaşıma girmeme iki ay vardı. O yüzden resmi nikah kıyamıyorduk. Ailem onay verse yapılabilirdi ama uğraşmak istememişlerdi. Ama iki ay sonra mutlaka olacaktı nikahım.
Nikah kıyıldıktan sonra Nazlı Hanım yanıma gelip bana ait odaya götürmüştü beni. Nazlı Hanım evin hanımıydı. Güler yüzlü, sevimli, genç bir kadındı.
"Evine hoşgeldin Fatma. Ne şartlarda evlendiğini biliyorum. Bu evliliğin gönül rızanla olmadığını da tahmin ediyorum. Unutma ki evlendiğin adam da senle aynı şartlarda evlendi. Onun için de zor. O da senin gibi hazır değildi bu duruma. Evlilikte biz kadınlara biraz daha fazla görev düşüyor. Eşin, engeli olduğu için özel biri. Hayata senin açından bakmayabilir. Onu anlamaya çalış, destek ol ona. Mahir zor biridir. Aksi biri gibi görünür ama yumuşacık bir kalbi var. Sana düşen şey, sabretmek."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM
Short StoryBEDEL SERİSİ 3 Fatma ve Mahir İki yaralı yürek Fatma'nın yarası yüreğinde Ailesinden sevgi yerine sürekli şiddet görmüş bir kız Mahir ise bedensel engelli Hayata küs, dünyaya küs Berdel karşılığı zorla evlendirilen bu iki yaralı yürek birbirine iyi...