(6)

11.3K 897 78
                                    

Mahir'in azarlayıcı ses tonuyla sessizliğe büründüm. O da babam gibiydi işte. Babam gibi aksi, sert. Babamın karşısında da sessiz kalırdım böyle.

Evlendiğim adamı tanımak istiyordum. Onu başkalarından değil, kendisinden öğrenmek istiyordum. Fakat Mahir konuşmamakta ısrarcıydı.

Mahir'i rahatsız etmemeye çalışarak odayı toparlamaya çalışmıştım fakat çıt çıksa oflayıp rahatsız olduğunu belli ediyordu. Konuşmak yasak, ses çıkarmak yasak, iş yapmak yasak. Sanırım tek çarem odayı terk etmekti.

Odayı toparlayıp çıktığımda kimse yoktu ortalıkta. Mahir dışında soracak kimse de yoktu. Merak edip üst kata çıkınca konağın mutfağında kahvaltı hazırlarken buldum Hatice anneyi.

"Kolay gelsin anne. Yardım edeyim."

"Anne" deyişim hoşuna gitmişti. Belki de yüreğimde eksik kalan anneye onu yakın hissettiğim için zor gelmemişti anne demek.

"Sen niye böyle erken kalkıp çıktın odadan? Dinlenseydin biraz."

"Mahir rahat etsin diye çıktım. Ses yapmama kızıyor."

"O kızıyor diye nefes almayacak mısın? Odasında senle yaşamaya alışmak zorunda. Bırak kızsın, söylensin. Her zaman öyledir o."

Hatice anne ısrar etse de tekrar gitmemiştim odaya. Mutfaktaki işleri bitirdikten sonra kahvaltı yapmak için alt kata inmiştik tekrar. Kahvaltıyı hazırladıktan sonra Mahir'i çağırmak için odaya gittiğimde başını masaya yaslamış halde buldum onu. Uykuya daldığı belliydi.

Karşısına oturup yüzünü seyrettim bir süre. Aksiliğine karşın gayet sevimli bir yüzü vardı. Çatık kaşlar hiç yakışmıyordu yüzüne. Acaba gülerken nasıldı. Eminim çok yakışıyordur gülmek.

Hafiften kımıldanınca eli, sandalyesinin tekerleğinin üzerine düşmüştü. Sandalyeyi biraz kımıldatsa parmağı araya sıkışacak gibi duruyordu. Sessiz olmaya özen göstererek yavaşça elini tutup kaldırmamla Mahir'in sıçrayıp uyanması bir oldu. Yüzüme şaşkın halde baktıktan sonra gözleri elimdeki eline takıldı.

"Bela mısın sen arkadaşım? Bir huzur versene. Yatağımı zaptettiğin yetmiyormuş gibi şurda uyurken de rahat vermiyorsun."

"Şey.. ben.. parmağın şey olunca..." Mahir tuhaf halde yüzüme bakınca saçmalamayı kestim.

"Kahvaltı hazır. Onun için seni çağırmaya geldim."

"Canım istemiyor." Deyişine aldırmadan sandalyesini geri çekip kapıya doğru gidince sinirle söylenmeye başladı.

"Ne yaptığını sanıyorsun sen. Bırak şunu yoksa fena olur."

"Sofra hazır olduğunda yemesen bile sofrada olman gerekir. Annem böyle öğretti bize."

"Başlarım şimdi annene. Bu evde senin annenin kuralları geçmez. Çok istiyorsan git annenin yanına."

Mahir sinirle annemden bahsederken boğazıma yumruk oturmuştu sanki. Ah keşke.. keşke gidebilsem annemin yanına. Onu benden alan Rabbim bir an önce beni ona kavuştursa. Hasret kaldığım şefkatli kollarına sığınsam. Annem öldükten sonra şefkate hasret kalmıştım.

Annemin adı geçince gözlerime biriken yaşlara engel olamazdım. Şu an vursalar bir damla kanım akmayacak haldeydim.

Mahir'in sandalyesini olduğu yerde bırakıp yatağın üzerine oturdum. Kapının kapanma sesiyle Mahir'in odadan çıktığını anlayınca yatağa gömüldüm. İçin için haykırıyordum fakat kimse duymuyordu sessiz feryadımı.

Yüzümde hissettiğim dokunuşla irkilirken yüzüme dokunan el, yanağıma düşen eşarbımı geri çekip yüzümü açmıştı. Mahir ne zaman odaya girmişti? Öylesine dalmıştım ki kapının sesini duymamıştım.

DİĞER YARIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin