"Hayır! Bu olamaz. Yalan söylüyor. Beni sürekli taciz ediyordu. O yüzden vurdum. Namusumu korumak için."
"Ah be Fatma. Neden daha önce söylemedin bunu?"
"Ben... utandım. Söyleyemedim."
"Ben de kadınım. Bana anlatsaydın ya."
"Mahir nerede? O biliyor mu bunu?"
"Evet duydu. Şu an nerede bilmiyorum. Sinirlenip çıktı gitti."
"Ne olur söyleyin inanmasın bunlara. Ben masumum. Beni biraz olsun tanıdıysa inanmasın."
"Tamam ben konuşurum onunla. Gözaltı süren bugün bitiyor. Cezaevine gireceksin. Bir ay geçmeden mahkemen olur. O zamana kadar seni kurtaracak bir şeyler yapacağım. Ama önce her şeyi olduğu olduğu anlatmalısın bana."
Avukata her şeyi olduğu gibi anlattıktan sonra çıkıp gitmişti. Ben yine kendimle baş başa kalmıştım. Aklım hep Mahir'deydi. Böyle bir şeye inanır mıydı?
Hala aklım almıyordu olanları. Abim olacak pislik, bana yaptıkları yetmezmiş gibi bir de iftira atmıştı. Ben, namusuma laf gelmesin diye susarken o ise şerefimi yerle bir etmişti. Ölseydi ve ceza alsaysım daha az kahrolurdum.
"Fatma Keskin, gözaltı süren doldu. Cezaevine gireceksin." Diyen görevli ellerime kelepçeyi takıp beni dışarı çıkarırken gözüm etraftaydı. Acaba Mahir beni bekliyor muydu? Burda görür müyüm diye düşünürken ortalıkta görememek canımı yakmıştı. Söylenenlere inanıp gitmiş miydi acaba?
Herkes inansın, beni kötü bilsin ama Mahir inanmasın suçlu olduğuma. Beni dinlesin, bana inansın. Benim masum olabileceğime inansın sadece.
Girdiğim cezaevinde demir kapılar tek tek üstüme kilitlenirken yüreğim de karanlığa gömülmüştü. Başıma gelenleri hazmedemiyordum. Koğuştan içeri girdiğimde son demir kapı da yüzüme kilitlenmişti. Meraklı bakışlar karşısında olduğum yerde durup başımı önüme eğdim.
"Allah kurtarsın. Şu yatak boş. Oraya geçebilirsin." Diyen kadının gösterdiği yatağa gidip üzerine oturdum. Kendimi çok yalnız ve çaresiz hissediyordum. Sessizce yatağıma uzandım.
Üç günüm böyle geçmişti. Kimseyle konuşmadan, yatağımdan hiç çıkmadan. Doğru dürüst yemek bile yiyemiyordum. Düşünmekten kafayı yemek üzereydim artık. Sürekli Mahir'i düşünmekten kendimi alamıyordum.
Bugün farklı bir telaş vardı koğuşta. Herkeste bir heyecan, bir telaş. Görüş günüymüş bugün. Herkesin ailesine, sevdiklerine kavuşacağı gündü bugün.
Acaba benim de kimsem gelir miydi? Mahir burda destek olur muydu bana? Beni görmeye gelir miydi? Yoksa burda sahipsiz mi bırakacaktı beni?
Ziyaretçisi gelenlerin isimleri okunurken herkes gibi heyecanla kapıya yaklaşıp bekledim. Benim de ismim okunur muydu?
Son isim de okunup kapı kapanınca hayal kırıklığı içinde olduğum yerde durup kapıya baktım. Kimsem gelmemişti. Bugüne kadar sahipsiz olduğum gibi bundan sonra da sahipsiz kalacaktım.
Benle birlikte hayal kırıklığı içinde yerine oturan ve ziyaretçisi hiç gelmeyeceği için yerinden bile kalkmayan birkaç kişiyle kalmıştık koğuşta. Kalanların yüzünde tarifsiz bir hüzün vardı.
"Senin kimsen yok mu Fatma?" Diyen sese başımı kaldırmadan olumsuz anlamda salladım.
"Yokmuş." Diye mırıldanırken gözlerimden süzülen yaşlar yanaklarımı ıslatmıştı.
Mahir duyduklarına inanmıştı. Buraya gelmemesinin başka bir açıklaması olamazdı.
Görüşten dönen mahkumların yüzünde burukluk vardı. Her ne kadar sevdiklerini görmenin mutluluğunu yaşasalar da ayrılığın hüznü sarmıştı hepsini. Bir saat önce cıvıl cıvıl olan koğuştan ses çıkmıyordu şimdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİĞER YARIM
Short StoryBEDEL SERİSİ 3 Fatma ve Mahir İki yaralı yürek Fatma'nın yarası yüreğinde Ailesinden sevgi yerine sürekli şiddet görmüş bir kız Mahir ise bedensel engelli Hayata küs, dünyaya küs Berdel karşılığı zorla evlendirilen bu iki yaralı yürek birbirine iyi...