(10)

12.2K 916 112
                                    

"Sen evlendiğinden beri dilin fazla uzamış. Kopartırım o dilini." Deyişine Mahir karşılık verdi.

"Karımla düzgün konuş. Benim yanımda kılına zarar veremezsiniz onun."

"Karın mı? Lan başlık parası bile vermeye gücün yetmiyor hala karım diyorsun. Bana tuzak kurdunuz. Kızımı alıp kendi kızınızı kaçırttınız. Hem de altınlarımla birlikte. Artık o fahişe evime adım atamaz. Ama aldığı altınları ve kızımın başlığını vereceksiniz."

"Hasret bu evden çıktı. Artık sizin sorununuz..."

"Kes sesini lan. Muhatabım sen değilsin. Baban olacak herif nerede? Adamsa çıksın karşıma."

"Sen adamsan bir daha para diye kapımıza gelme. Ben her şeye rağmen karıma sahip çıktım. Oğlun da karısına sahip çıksaydı. İlk günden dövmeseydi."

"Ben adam gibi kapınıza gelip konuşmaya çalıştım ama siz insanlıktan anlamazsınız. Size göstereceğim kim olduğumu."

Babam hırsla çıkıp giderken arkasından hüzünlü bir şekilde baktım. Evime her gelişi böyle mi olacaktı? Bir gün de çıkıp beni özlediği için gelmeyecek miydi? Oysa ben özlemiştim babamı. Yaptığı her şeye rağmen onu görünce boynuna sarılıp doyasıya öpmek istemiştim. Ama o bunu hak etmiyordu.

"Hadi içeri girelim." Diyen Mahir'in sesiyle kendimi toparladım. Sahi, Mahir babama karşı korumuştu beni. Bazen beni şaşırtmayı başarıyordu.

"Teşekkür ederim Mahir. Babama karşı beni korudun." Olduğum yerdeki yüksekliğe oturup devam ettim. "Biliyor musun çok zor. Kızlar bir şeyden korkunca önce babalarına sığınır. Oysa ki ben hiç babama sığınamadım. Hep babamın elinden kaçıp başkalarına sığındım. Ne çok istedim şurda boynuna sarılmayı. O benim babam fakat bunun farkında değil sanki. Ya da baba olmayı sadece dayak ve hakaret sanıyor."

Konuşurken başımı Mahir'in dizlerine yaslamıştım. Şu an ondan başka kimsem yoktu. Mahir'in elini başımda hissedince daha huzurlu hissettim kendimi. Zor da olsa şefkat gösterebilecek biriydi Mahir. Sözleri sert olsa da dokunuşu yumuşaktı. Vurmuyordu bana.

          ***
Aradan geçen iki haftada Mahir'le birbirimize alışmıştık. Ben onun sert bakışlarına, tavrına, aksiliğine alışmıştım. O da benim inadıma alışmıştı. Artık eskisi gibi inat etmiyordu. Günlük masajlara alışmıştı. Her gün dışarı çıkıp bir saat kadat egzersiz yaptırıyordum. Henüz bir fark yoktu ama düzelecekti. İnanıyordum buna.

"Yeter artık yoruldum. İçeri girelim." Deyişine itiraz ettim.

"Daha yeni başladık. Bugün erken yoruldun. Hadi biraz daha."

"Yeter diyorum. Hiç fark yok görmüyor musun? Boşuna yoruyorsun kendini de beni de."

Harun Bey arabasına bineceği sırada bizi görünce yanımıza gelmişti.

"Kolay gelsin Mahir. Nasıl gidiyor?"

"Hiç iyi gitmiyor. Boşuna yoruluyorum burda."

"Asıl sana kolay gelsin Fatma. Bu huysuzla uğraşmak zor, değil mi?"

"Sormayın Harun Bey, çenesi kadar bacağı çalışsa çoktan yürümeye başlardı."

"Dedikodumu yapıyorsunuz, bari yanımda yapmayın. Harun Bey, bari siz destek vermeyin buna. Ömrümü yedi bir ay geçmeden."

"Evliliği kolay mı sandın Mahir? Artık sen iki kişisin. Eşinin kıymetini bil. İnsan en çok kaybedince anlıyor değerini." Derken sesi titremişti. Bir hafta önce eşiyle gittiği tatilden tek başına dönmüştü. Nazlı Hanım, ailesinin yanına dönmüştü. Ayrılık sebeplerini ise kimse bilmiyordu. Harun Bey ise bambaşka biri olmuştu. Eski neşeli adamdan eser kalmamıştı.

DİĞER YARIMHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin