YEŞİLÇAM LİSESİ

132 32 19
                                    


    Selaaaağmm🙋 Nasılsınız bugün👀 iyi olduğunuzu umuyorum 🙏 sizin için olabildiğince emek sarf ettiğimi bilmenizi isterim🧐 kelime sayılarına da özen göstererek yazıyorum📝 hatta daha çoğunu da yazmak isterim ama gerçekten yazmak, okumak kadar kolay değil 😞 yoruldum biraz😪 ama pes etmek bizim kitabımıza aykırı 🤗 hep beraber bitircez iyi ya da kötü bu kitap bitecek 🤓 şimdi hepinizi bölümümle yalnız bırakıyorum 😇 iyi okumalar kurtcuklarım💖

                 Bu güçsüzlüğü kalbimin en derinlerinde hissediyordum. İnsanları korkutmak benim ne haddimeydi? Orta da beni unutmuş bir kadın vardı. Ve o kadın benim annemdi. Beni unutan bir anne yüzünden insanları korkutmuştum. Berk o kadar haklıydı ki kendimi sanki intihar etmekten son anda vazgeçmiş biri gibi hissetmiştim.
         Eve varasıya kadar teyzeyi konuşup kahkahalara boğulduk. Onunla alay etmek güzeldi. Popo dayağı hakkında geçmediğim dalga kalmamıştı. Benim yüzümden, tanımadığı bir teyzeden dayak yemediği kalmıştı ama onu da bugün yemişti. Diyorum ya ben size. Benim olduğum yerde şans yoktur. Biz birbirimize o kadar zıt kavramlarız ki zıt kutup olduğumuzdan hep birbirimizi çekiyoruz ve hiç ayrılmıyoruz. Benimle beraber yanındakiler de ateşe sürükleniyor.
         Dışım mutlu gözüküyordu. Ama gel gelelim ki içim de çok kötüydü. Herkesin öyle değil mi zaten. Hangi birimiz nasılsın diye sorulan sorulara gelen iyiyim cevabına inanır? Bence en büyük yalanlarda birisi de bu.
             On beş saattir evde yoktum. Tuğçe eminim ki şimdi canımı okuyacaktı. Doğrusu Berk'in evine gitmek de istemiyordum. Ama Berk burada buluşacağımızın haberini verildiğinden mecburdum. Her gün onların evinde olmak bana, iyi gelmiyordu. Daha dün bu evde sabahlamıştım. Kapıya gelip derin bir nefes aldım. Belki de bu aldığım son nefesti. Tuğçe'nin ikinci kurbanı da bendim.

         "Eylül!" Tuğçe beni görür görmez hayvan gibi üstüme atladı. Bende ne kadar zor nefes alsam da kollarımı beline doladım.
         "Tuğçe, beni öldürmek gibi bir niyetin varsa..." Aniden sarılmayı bıraktı. Cidden öleceğimden falan mı korkmuştu? Kıyamam…
      Tuğçe beni sorulara boğarken yanımıza Murat ve Çetin de gelmişti. Gelir gelmez ikisiyle de sarılmıştık. Bu kısa ve aniden biten bir sarılmaydı. Daha dün tanıştığım biriyle daha sıkı sarılamazdım zaten.

İÇİMDEKİ SES; Tabi canım, tabi. Berk’e niye sarıldın o zaman mal?”

         “Ya sen bir sussana!” dememle aklıma herkesin beni duyabileceği geldi. Beni duyuyorlardı ama duvarlardan gelen sesleri duymuyorlardı. Sonra da ben deli oluyordum.
         “Bana mı dedin?” diye şaşkın şaşkın baktı, Murat. Onunla konuşmuyordum bile. Neden üstüne alınıyor?
         “Yok, sana demiyor. Hayali dostuna diyor.” Diye açıklama yaptı, Tuğçe. Tabi o alışkın. Anlatıyorum anlatıyorum, anlamıyordu. Gerçekten duvarlardan sesler geliyordu. Her nereye gidersem gideyim benim peşimden ayrılmıyordu.
         “Bizden de selam söyle!” diye dalga geçti, Çetin. Zaten kimse inanmıyordu. O yüzden pek şaşırmadım.
         "Sizin deli olduğunuzu baştan beri biliyordum." diye alay etti, Murat. Ona sahte bir gülücük yolladık. Sahte olduğunu belli etmiyorduk. Yazık, espri yaptığını sanıyor. Bari azıcık gülelim de sevinsin yumurcak.

İÇİMDEKİ SES; Senin esprilerini hiç hatırlatmayalım istersen... En azından Murat'a sahte falan gülüyorsunuz. Ama ya sana? Kim gülüyor Eylül Vural? Asıl sana yazık!

     İçimden gelen mide bulandırıcı sese göz kısıp sinirlenmekle yetindim. Benim gibi olağan üstü bir kızın, iç sesi neden bu kadar iticiydi? Eylül Vural'ın iç sesi olduğundan gurur duyması gerekiyordu. Benim muhteşem esprilerim, şuan suistimale uğranıyordu. Esprilerimin hakkı yeniyordu.

YILDIZI BOZAN PARÇA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin