Gözlerimi açtığımda belimde bir el hissettim. Nemliydi. Orta kalınlıkta ve yumuşaktı. Parmaklarımı okşuyordu ve yüreğimden aşağı bir şeyler gidiyor gibi tuhaf bir hisse giriyordum her parmaklarımı okşayışında. Benim ellerimde, o eli tutuyordu. Kimin eli olduğunu bilmiyordum ama ruhuma rahatlık veriyordu. Saçlarımın arasından gelen nefes seslerini duyabiliyordum. Boynuma her değişinde kendimden geçiyordum. Kalbim hızlı armaya başladı. Gözlerimi açmak dahi istemiyordum. O kadar huzurluydum ki o kolların arasında, bana huzur veren kim olduğunu öğrenmek için üzerimden eli çekip kafamı arkama çevirdim.
“Berk!”
Eliyle ağzımı kapatıp “şişt” susturdu beni. Bir eli hala elimi tutuyordu. Kızları uyandırmamak için sessiz konuşmalıymışız.
“Ne işin var senin burada.” Telaşım gözlerimden muhtemelen okunuyordur diye düşündüm aniden. Yanaklarım kızarmış ve gözlerim faltaşı gibi açık olduğunu tahmin ediyordum. Şuan bunun doğruluğunu bile kanıtlayacak halim yoktu.
“Gitmemi mı istiyorsun?”
Aniden elimi saçlarına uzattım ve biraz okşadım. Bu ben mıydım? Gerçekten bunu bana yaptıran şey neydi? “Gitme!”
“Özledim..! Azıcık yanına yatıp gideceğim. İzin ver bana!” İlk defa onu bu kadar masum görmüştüm, bu kadar sakin. Sessiz ve karanlık... Kalemle çizilmiş gibi dümdüz olan kaşlarını kaldırdığında, hayat benim için durmuş gibiydi. Evet, şu an birlikte aynı yorganın altındaydık. Onun tenine dokunmak, onun kokusunu solumak, onun sesinde uyumak o kadar büyük bir ayrıcalıktı ki benim için. İlk defa onun yanında konuşmak yerine, susmayı seviyordum. Sessizliğe bürünmüştü adeta bedenim.
“Bana iyi gelmiyorsun.” dedim parmaklarımı saçlarından gezdirirken.
“Bana çok iyi geliyorsun.” Dedi.
“Ne işiniz vardı gece yarısı ormanda?” Bu soruda nereden çıkmıştı? O kadar güzeldi ki her şey, niye bir anda konuyu değiştirdim. Sahi neden o saatte ormandalardı? Bu soru sürekli kafamı kurcalıyordu ama sormak daha önce hiç aklıma gelmemişti. Aniden beynime anlam bulamadığım bir soru daha eklemiştim. Düşünmeden sorduğum bu soruyla bütün büyü bozulmuş gibi garipsedi. O bal gözlerinde hapsolmak istiyordum saatlerce.
“Gitmem gerek!” dedi yataktan kalkarak. Ellerinden tuttum.
“Gitme..!” dedim kedi gibi suratına bakarak. Biraz daha bu şekilde gözlerine bakarsam gözyaşlarıma hakim olamayacaktım. Ellerimi bıraktı, aniden yüzüme yaklaştı ve dudağının kenarına küçük bir öpücük kondurdu. Sonra da arkasına bile bakmadan gitti, beni bırakıp gitti...
“Eylül! Eylül, uyansana..! Lan Eylül!”
“Hayır gitme!” diye birden yataktan fırladım. Güneş çoktan çıkmış, gözüme bata bata beni rahatsız ediyordu. Ne? Rüyamı? Gerçek gibi olması bir yana rüya olmasına üzülüyor gibi hissettim ve bir an önce kendine geldim ve bu histen kurtuldum. Baya etkileyici bir rüyaydı, insan kolay kolay çıkarmıyordu etkisinden.
“Buradayım kız, bir yere gitmiyorum.” Diye gülümsedi, Tuğçe.
“Ne oluyor ya? Ne var?” Diye sordum etkisinde kaldığım rüyayı düşünerek.
“Okul var peynirli böreğim, kaşarlı tostum, sigara böreğim, patatesli kızartmam...” diye saymaya başladı. Daha fazla dayanamayarak yataktan çıktım ama Tuğçe hala saymaya devam ediyordu. Acıktığı çok belliydi. Sabah sabah kafayı yemiş ruh hastası olma olasılığı yüksekti. Sahi daha güneş yeni doğarken bu kadar enerji nereden geliyordu?
“Tamam lan! Kes sesini! Anladık acıktın.” Uyarıma karşılık sustu. Üçü de üstüne giymiş, beni bekliyordu. Siz inin ben de üstümü değiştiririm, gelirim sonra.”
“Yemekhane zemin katta.” Berca'ya gülümseyip banyoda işlerimi hallettim. Sonra da üstümü giyip dışarı çıktım.
Tam arkamı dönmüştüm ki karşıma biricik kankalarımı görünce sevinçten havalara uçacak haldeydim resmen. “Ooo kimleri görüyorum. Beni mi özlediniz?” dedim yapay gülümsememi ortaya atarak.
Sıla ve Begüm...
“Seninle sohbet etmeye gelmedik.” dediler aynı anda.
“Belli oluyor, bayağı çalışmışsınız.” Hala gülüyordum. Begüm’ün gözü, Sıla’ya kaydı ve iki gözünü kapatıp açtı. Sanırım bu “Sen sus ben hallederim.” Demekti.
“Biz sence de çok iyi bir ekip olmadık mı Begüm?” Onu sinir etmek o kadar güzeldi ki... Ben gülerken eğlenirken, onun kendi kendini yemesi... Üf!
İşaret parmağını çenemin yakınına tutup, tam bir şey söyleyecekken elimle parmağını sıkıp aşağı indirdim. Yüzümdeki gülümsemeyi hiç eksik etmiyordum. Beni sinir etmeye gelip de kendi sinir olması vazgeçilmez bir zevkti benim için.
“Ama olmaz ki böyle! Kankalar birbirine elini kaldırarak mı konuşur?” Biraz dudak bükerek konuşunca onu daha çok çıldırtacağımı düşündüm. “Üzüyorsun beni kanka ya..!”
“Seni daha çok üzeceğim. Bekle sen! Aynı yurt ve aynı okul.. Kaçışın yok!”
“Ben de seni çok seviyorum bebeğim!” dedim ve uzaktan öpücük fırlattım. Onun boyalı suratını öpeceğime, sulu boyayla banyo yapmak daha mantıklı geliyordu. Biraz Begüm gibi konuşmaya çalıştım ama onun kadar yetenekli olmam imkansızdı. “El marifetine de bir bakamadık. Hadi sen yine iyisin, az da olsa baktın. Ama sana bir şey söyleyeyim mi kankacığım? O daha hiçbir şeydi.”
“Berk’ten uzak dur yoksa-“ Tehditlerine maruz kalacakken birden parmağımla ağzını kapattım ve susturdum.
“Burada tehdit edecek biri varsa o kişi sen değilsin. Ayrıca bazı zamanlar bazı şeyler duydum seninle ilgili.” Omuzunu elimle sıktım. “Yapma! Sadece bir kanka tavsiyesi. Yapma..!” Dedim ve arkamı dönüp gittim. Arkamdan gelen çığlıklara dayanamadım. Onca şeyden sonra halen beni tehdit edebilecek kadar cesur kalması beni şaşırtıyordu. Özellikle Berk konusunda masum görünmeye çalışmasına anlam bile veremiyordum. “Ben de seni çok özleyeceğim kankam.” deyip onları duymamak için kulağımı taktım ve yemekhaneye doğru ilerledim.
Arkamdan onların da geldiklerini hissedebiliyordum ama benim saçımın bir teline bile zarar vermeyeceklerinden dolayı dans ede ede gidiyordum. Gülşen’den Bangır Bangır çalıyordu. Yılların şarkısı ile ama gerçekten dinlenmesi gerçekten çok hoştu. Dans etmeye itiyordu insanları.
Yemekhaneye gelip kızların yanına oturdum. Kulaklığımı çıkarıp çantama koyduğumda sinirli sinirli bana bakan Begüm dikkatimi çekmişti. Gülümsemeye devam ediyordum.
“Canım kankam ya, ayrılamadın mı benden?” Dedim yanağından küçük bir makas alarak. Ona dokunmamla aniden geri çekildi, elimi fondöten kapladı. “Sandalyeni alıp bizimle yiyebilirsin eğer istersen.” Tabii ki bunu ciddi ciddi demiyordum.
“Seninle görüşeceğiz Eylül Vural!” dedi masamızdan ayrılırken.
“Mutlaka görüşelim, özletme kendini kanka.” Dedim ağzıma önündeki peynirden bir dilim atarak. Üçü de bana bakıyordu; Tuğçe, Berca, Gonca.
“Bunlar ne istiyor senden?” diye sordu Berca. Saçları koyu kahveydi, gözleri de saçlarıyla aynı rengi taşıyordu. Buğday teni ona çok yakışıyordu. Gonca ile aynı boydaydı ama biraz daha kilolu olabilirdi.
“Berk’in eski sevgilisi senden ne isteyebilir ki?” Diye lafa atıldı Gonca, imalı imalı.
Onlara dalga geçerek beni çok sevdiğini ve bu yüzden sürekli yanıma geldiğini söyledim. Kısa bir gülüşmemizin ardından kahvaltımızı bitirdik. Onların Kuzey Yıldızı Lisesi’nde okuduklarını öğrendim. Daha sonra onlar Kuzey Yıldızı’nın, biz Yeşilçam’ın yolunu tuttuk.
***
Okula adımınızı atar atmaz polis, jandarma ve onların etrafında toplanan insanları görünce Tuğçe ile o kadar korkmuştu ki, resmen kalbimiz yerinden kopacak gibi oldu. Yavaş adımlarımız ile yanlarına doğru yaklaştık. Aniden tüm gözleri üzerimize kitlendik. Bu hikaye burada bitmiş olamazdı, olmamalıydı.
Tuğçe’ye sakin olmasını ve hiçbir şey olmamış gibi davranmasını söyledim ama bunu yapamayacağına adım gibi emindim. Tir tir titriyordu. Berk aniden yanımıza geldi. Arkasından da polisler geldi. Tüm gözler meraklı bakışlarla bize dönüktü.
“Kızlar polisler sizin için geldi, sakin olmaya çalışın. Ben her şey halledeceğim.” diye sessiz sessiz bizi rahatlatmaya çalıştı, Berk. Çok güven doluydu. Tuğçe içinde aynısını söyleyemezdim ama ben Berk’inde dediği gibi olabildiğince sakin kalmaya çalışıyordum. Kısacası içimde kopan fırtınayı dışıma vurmuyordum.
“Tuğçe Erdem kim?” Polisin sesi ile kafamı hemen Tuğçe’ye çevirdim. Gözleri dolum dolumdu. Ya o “Ben!” işine ne demeliydim? Ardından polis bana baktı. “Eylül Vural da sen olmalısın o zaman.” Dedi.
“Evet!”
“Bizimle karakola kadar gelmeniz lazım. Binin arabaya!” Tuğçe birden gözyaşlarına hakim olamayıp ağlamaya başlayınca Murat yere düşmesin diye ona destek verdi. Berk de yanımdan ayrılıp polislerin yanına gitti. Bir gün illaki bunları yaşayacağımızı hepimiz biliyorduk ama bu kadar erken olacağı hiç aklıma gelmemişti. Polis ile Berk'i duymak için biraz daha yaklaştım
“Burak abi kızları arabayla ben getirsem olmaz mı?”
“Berk, okulun var senin. Ayrıca buna izin-“ derken Berk, aniden isminin Burak olduğunu öğrendiğim polisin sözünü kesti.
“Burak abi..!” dedi yalvaran gözlerle.
“Peki tamam.”
Berk, yüzünü bana çevirip bizimkilere kapının önüne getirmemi söyledi. O da arabasını alıp bizi götürecekmiş. Aynen dediğini yapıp Tuğçe’nin kolundan tutup kapıya götürdüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZI BOZAN PARÇA
Teen FictionYıldızı oluşturan beşli; Eylül Vural Berk Çağlar Çetin Karabilek Tuğçe Erdem Murat Karayel Peki bozan kim olacak??? Çaresizliğin ortasında birbirine sığınan beş dost... Ailevi sorunlar, dost kazıkları, arkadaşlık, aşk ve cinayet... Solu...