Merhabaa kitap kurtcuklarım🐛🙋!
Bugün nasılsınız🧐? Yeni bir bölümle yine karşınızdayım💞. Bakalım Eylül vs Tuğçe okula neden çağrılmış? Gelin hep beraber öğrenelim🙃. İyi okumalar kurtcuklarım 😘!Hayatıma sokmadığım birini kaybetmekten korkmak, boş çay bardağına şeker atmak gibi bir şey herhalde.
Hayat tek bana mı garip geliyor? Bazen suçlular suçsuz olabiliyor, bazen suçsuzlar suçlu olabiliyor. Adalet denen bir şey var mı? Varsa da bizim ülkeye neden hiç uğramıyor? Acaba adalete layık değil miyiz? Adalet var derler, inanmıyorum. Konuşursan kazanırsın derler, ona da inanmıyorum. Konuşursak içeri gireceğimizden hiç şüphem yoktu. Susarsan kazanırsın derler, ona da inanmıyorum. Susuyorum ama kazandığım herhangi bir şey var mı?Gelen tehdit ne kadar sinirimi bozsa da onlarla arada görüşmek istemsizce beni mutlu etmişti. Evet, sadece cinayet olayında aramızda olacaklardı ama yine de bizimle olmaları yalnız hissettirmiyordu.
Ufacık da olsun bir parçamız bağlanmış gibiydi. Sanki bir yıldızın beş kenarıydık. O yıldız oluşmadan, birbirimize bağlanmadan onlardan uzaklaşmalıydık. Başka çaremiz yoktu. Yoksa hepimiz üzülecektik ki ben bir üzülmeyi daha kaldıramam.
"Sence bizi neden çağırıyor, olabilirler?"
Tuğçe'den gelen ses benim aklımı bir kez daha bulandırmıştı. Garip düşüncelerim beni çıkmaz sokağa itiyordu. Daha fazla aklımı bulandırmadan çıkmaz sokaktan hemen uzaklaştım.
"Bilmiyorum."
"Cinayetle bir ilgisi olabilir mi?" dedi ve müdür odasının önünde durdu. Okulda sadece hizmetliler vardı. Bugünün pazar olmasından olmalı ki ne bir tane öğretmen ne de bir tane öğrenci vardı, (Biz hariç). Sorduğu soruya karşılık vermeliydim. Biraz olsun rahatlamazsa heyecan ve korku karışımı yaşadığı duygudan ölebilirdi.
Bu duyguyu en iyi ben biliyordum. Onu anlamam hiç de zor olmamıştı. Zaten empati konusunda az çok insanları anlayabiliyordum. Tuğçe hep bana, birini anlama konusundaki tavrımdan dolayı şanslı olduğunu söylerdi. Ve bende tabi ki çok mutlu olurdum.
"Olamaz. Öyle bir şey olsaydı okuldan değil, polislerden mesaj gelirdi." Biraz daha rahatlamış görünüyordu. Yüzündeki gülümsemeyi görür görmez içeri daldım. Tuğçe de yavaş adımlarıyla yanıma geldi.
Hafif beyazlamaya başlamış saçlarıyla oynarken gözlerini kapıyı açmamla aniden bize çevirdi. Evrim hoca hep içeri girerken kapıyı çalmamı söylerdi ama ben hep dediğinin tam zıt tarafına yeltenirdim. Sonrasında tekrar uyarırdı ve ben tekrar çalmazdım. Müdür odasında müsait olunmayacak ne yapabilir ki? Bir zahmet müsaot olsun. Ayrıca o kadar kamera varken daha gizliliği mi kalmış?
"Bizi neden çağırdınız, pazar pazar?" dedim sert ses tonlarımla. O da bugün pek yumuşak görünmüyordu. Ayağa kalkıp, ellerini koltuk altına bağladı. Masanın üstüne de oturmayı ihmal etmemişti. Meymenetsiz yüzünü yüzümüze dikti. Neden bilmiyorum ama yüzüne baktıkça her gün sevdiğim adamdan tiksinir hale geldim. Daha önce hiç böyle bir bakış görmemiştim. En az iki duygu karışımıyla oluşmuş bir yüz ifadesi taşıyordu.
"Kızlar, bu okuldan-" dedi ve duraksadı. Ne bu okuldan? Bu cümlemin sonu ne ile bitecek? Devamını acilen getirmesini dileyen gözlerimizi müdürle buluşturduk. Daha fazla dayanamayıp "ayrılıyorsunuz." dedi gözlerini kaçırarak. İçimden düşündüklerimi direkt dışa vurdum. Biraz açık sözlü olduğum doğrudur.
"Ne? Okuldan mı ayrılıyoruz? Sebep?" dedim ve sinirle öne atıldım. Yanımdan gelen ses Tuğçe'ye aitti. Kulağını ona kabarttım ama gözlerimi müdürden ayırmadım.
"Bu yaptığınız insanlığa sığmaz. Bizi bu okuldan atmaya hakkınız yok. Hiç bir şey yapmadık." Kaşları hiç şekil değiştirmemişti. Çatık bir biçimdeydi. Dilini sevdiğim ne güzel dedi. Bu sözlere karşılık gelecek olan bahaneyi çok merak ediyordum, doğrusu.
"Alo! Cevap versene!" dedim ses gelmeyince. Uzun süre bekletilmiştim ve bekletilmekten nefret ederdim.
"Kızlar, böyle olmasını inan ki istemezdim. Gerçekten öylesine üz-" derken bir anda sinirle öne atılıp sözünü kestim.
"Sadede gel."
"Kızlar sebebini sormayın, okuldan atıl-" diyecekken bu sefer de Evrim hocanın sözünü Tuğçe kesti.
"Hop! Siz, bizi atamazsınız, atmadınız da. Buna hakkınız yok. Biz hiç bir şey yapmadık. İstenmeyen yerde biz durmayız. Biz okul değiştiriyoruz." dedi sertçe. Ya ben bu malı yerim ya. Ne güzel konuştu. Ağzının payını iyi verdi.
"Hay ağzını öpeyim, yavrum. Ne güzel dedin. Al benden de o kadar. Bizim hayallerimizle geleceğimizle oynuyorsunuz. Ayrıca şunu da iyi bilin ki kaybeden biz değil, siz olacaksınız." Müdür bize mal mal bakmaya devam ederken konuşacak bir şey bulamadığı yüzünden belli oluyordu. Tuğçe'ye kaşımla çıkalım derken kapıyı çarpıp odadan çıktık.
Şimdi ne halt yiyecektik. Okuldan da kovulmuştuk. Pardon kendi isteğimizle okuldan çıkmıştık. Okuldan dışarı çıktığımızda son olarak bir kez daha dakikalarca bakmıştık. Bu okulda Tuğçe'yle az mı kavga çıkarmıştık? Yaptığımız şımarıklıklar, imzaladığımız sözleşmeler... Hepsi daha dün gibi aklımda. Unutmak mümkün mü? Tabi ki hayır. Ve şuan hepsi çöpte...
Yavaş yavaş arkamızı dönüp, ilerlemeye başladık. Peki, şimdi ne olacaktı? Hangi okula gidecektik? Nerede yatıp kalkacaktık? Cinayet olayı öğrenilirse, o zaman ne olacaktı?
"Çok kolay bir bitim olmadı mı sence de?" diye sordum. Belki de onun söylemek istediği şeyi söylemiş gibiydi.
"Aynen öyle!"
"Hangi okula yazılacağız?" Gelen soru düşüncelerimi daha da çok derinleştirmişti.
"Bilmiyorum ama bugün bunu halletmemiz lazım."
Aniden ikimizin de telefonu titredi. Yine bir heyecanlı bakışma. Aynı anda kafamızı telefona gömdük. Bu gömme işlerinden iyi anlıyorduk.
Gelen mesaj okul müdürümüz Evrim hocadandı. Bu sefer okuma görevini Tuğçe'ye devretmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
YILDIZI BOZAN PARÇA
Novela JuvenilYıldızı oluşturan beşli; Eylül Vural Berk Çağlar Çetin Karabilek Tuğçe Erdem Murat Karayel Peki bozan kim olacak??? Çaresizliğin ortasında birbirine sığınan beş dost... Ailevi sorunlar, dost kazıkları, arkadaşlık, aşk ve cinayet... Solu...