AYAK SESİ

43 5 2
                                    

EYLÜL VURAL

Çirkin hayat yoktur. O hayatı çirkinleştiren insanlar vardır. Bizim bu çirkinlikle taşan hayatımızı çirkinleştiren kim? Biz miyiz? Hayır. Anne ve babasız büyümeyi ben istemedim. Kimse istemez. Mustafa amcayla aramızda geçen akıl almaz olayı ve onu öldürmeyi biz istemedik, istemeyiz de. Her ne yaşadıysak yaşayalım iyi ya da kötü hayattayız. Bizim gibi çirkin hayat yaşayan var mı?

Bazı çocuklar var, annesi istediği oyuncağı almadı diye annesiyle konuşmuyor. Ben eminim ki annem olsa asla öyle bir çocuk olmazdım. Belki kaybettiğim için değer biliyordum. Aslında kaybeden ben olmadım. Kaybedeceğim bir şey yok. Asıl o benim gibi bir kızı kaybetti. Okullardaki başarımı görmedi, toplantılarıma gelmedi, beni gezdirmedi, beni büyütmedi... Uçum neydi peki beni Hepsi tek bir adam yüzünden.

Bir umutla erkekler tuvaletlerindeki, tuvaletlerin birisine saklanmıştık. Planlarımız dört dörtlük işlemişti. Bizim aptallar, bizi tanıyamamıştı bile. Herkes gibi onlarda tuvalete saklanmayı tercih etmişti. Büyük aptallık! Her insanı farklı yapan, bir farkındalığı olmalı. Farklı bir bakış açısı olmalı. İnsanı insan yapan da bu değil mi zaten?
Şuan bizim burada bulunma sebebimiz maçtı ve bizim uğraştığımız şey aptallıktan öte değildi. Özellikle de Galatasaray maçında yaptığımız şımarıklığa bak.
Dışarı çıkar çıkmaz uygularken çok eğlendiğimiz planlarımızın en işe yarar parçası, yani ciddiyetimizi korumaya dikkat ettik. O an onları biraz denemek istemiştim ve denedim de. Böyle bir fırsatı asla kaçıramazdım. Onlarla oyun oynamak, Galatasaray'ın maçını izlemek kadar zevkliydi. Bizim olduğumuzu bilmedikleri, iki kadın polisle karşı karşıyaydılar. Böyle bir macera asla kaçmazdı. Bizim de eğlenmeye hakkımız var sonuçta. Haksız mıyım?

"Duyduğuma göre cinayete bulaşmışsınız." Dedim, tanınmayacak şekilde sesimi değiştirerek.

Dışından ne kadar ciddiyetle yüzsem de içim kahkahalarla boğuluyordu. Gözlerindeki korkuyu fark etmemek imkansızdı. Gözbebekleri kocaman olmuştu. Bizi tanıyabileceklerinden çok yaklaşmamıştık. Birkaç kilometre ötede olsak bile korkularını hissedebilirdik.

"Şey... Biz mi? Hayır... Yok, bilmiyorum." dedi duraksadı, Çetin. İçlerinden bunu nereden ve nasıl öğrendiğimizi merak ettiklerini, sormak isteyip de soramadıklarını biliyordum. Ne yapması gerektiğini bilmiyor gibi gözüküyordu. Her an her şeyi yapabilirdi. Kaşlarımı az daha çattım. "Yok, polis hanım estağfurullah!"

"Ben senelerdir bu işi yapıyorum. Çocuk mu kandırıyorsun sen?" Diye atıldı, Tuğçe. Güzel bir ses tonuyla ve ciddiyetle yaklaşmıştı ama asıl sorun senelerdir dediği kelimeyle yaşı çok uyumsuzdu.

Anlamamaları için içimden dualar ettim. Bir işi yarısında bozmayı sevmiyordum.

"Bir dakika.. Kaç senedir yapıyorsunuz, hanım efendi?" Diye karşılık verdi, Murat Tuğçe'ye. Tuğçe'ye İçine ettin, Tuğçe! bakışları fırlattım. Murat'tan çok bu cevabı Berk'ten beklerdim. Çünkü her ne kadar aptal gibi davransa da içindeki yatan hazineyi ben görebiliyorum.

"Biz iki senedir polisiz." Diye atıldım. Bir sene olsaydı bizi hafife alırlardı. Yine de en mantıklısı iki sene demekti. Hiç bir şey çaktırmadan şu işi de atlatabilsek.. Ne kadar da boş insanlarız. Sırf yüzümüzde ufak da olsun bir gülümseme belirsin diye düştüğümüz hale bak! "Ayrıca bu sizi hiç alâkadar etmez. Siz sorumuza cevap verin."

"Ama çok genç gözüküyorsunuz. Sizde genetik mi acaba?" Murat her konuştuğunda benim daha fazla kahkahalara boğulasım geliyordu. Şuan polise yani Tuğçe'ye bildiğin yürüyordu ya da cilve yapıp unutturmaya çalışıyordu.

YILDIZI BOZAN PARÇA Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin