Halit, Sabah ilk iş Feride'nin babasının evinde alır soluğu. Yusuf ile birlikte ne konuşacaklarını kararlaştırır yol boyu. Bu olay Halit'i oldukça sinirlendirmiştir. Kapıyı Feridenin babası açar;
-Hayırdır Halit sabahın köründe?
-Kızını buldum! Onu alıp buraya getireceğim. Ya sen öldürürsün yada ben ikinizi öldürürüm. Birlikte kaçtığı aşığınıda buraya getireceğim benim namusuma leke sürmek neymiş hepiniz anlayacaksınız!
- Halit! Senin karınsa benimde kızım. Ben kızı sana verdim, sen sahip çıkamadıysan bana ağlaman seni haklı çıkarmaz! O kız bu evden çıktı bir kere gerisi seni ilgilendirir beni değil.
- Ben sana söyleyeceğimi söyledim. Bana Halit derler! Kimsenin kötülüğünün altında kalmam. Yedi cihan bir olsa ben intikamımı alırım! Bilsem ki ailemden tek bir kişi kalmayacak yinede bu işten vazgeçmem!(Halit'in soyundan bir erkek olmadığı edasıyla)
- Kimse kolay kolay kadınlara el uzatmaz Halit! Soyun sopun belli! Var git yoluna başımı belaya sokma.Kapıyı Halitin suratına kapatır. Bu olay ile Halit artık zıvanadan çıkmıştır.
"Eğer bende Halitsem soyundan nefes alan bir tek canlı kalana kadar bu intikamın suyundan içeceğime namusum üzerine yemin ederim!"
Bu yeminden sonra köyden söylene söylene giderler yusufla. İstanbulda tanıdık bildik kim var kim yok yoklar, bin bir türlü yola baş vurur ama koca İstanbul!
Yusuf ;
-Amca! Hastaneye gidelim orada doktora ulaşacağımız bir bilgi muhakkak vardır.- Haklısın yeğen... hadi sür gidelim hastaneye...
Hastaneye doğru yola koyulurlar.Hastaneye geldiklerinde yazı işlerine doğru giderler ve oldukça masum bir ses tonuyla;
Efendim... Doktor Ferhat'a görünmem gerek. Sordum ettim burada değil dediler. Benim hanım illede o baksın diye tutturdu. Nerede kendisi?
- Ferhat Bey tayin istedi, İstanbula gittiler kendileri.
-Peki nasıl ulaşırım ona?
-Nasıl ulaşacağınızı bilmiyorum...
- Ama bir yolu olmalı sonuçta burada görev alan biri. Yani bir evrak neyin gönderip almamış mıdır?
-Geçen ay gelen postalardan bakalım eğer varsa paylaşırım. Bir dakika geliyorum şimdi...Sorumlu kişi evrakları karıştırmaya doğru diğer. Biraz sonra kapı açılır ve içeriye girer
-En son bu evrak gelmiş ve burada adresi yazıyor ama açık bir adres değil! Göndermiş olduğu postane adresi var sadece Buyrun...
-Bu bize yeter hanımefendi, teşekkürler deyip çıkarlar..." Beyoğlu/Taksim sıraselviler caddesi Ferhat Pakizan"
Başkada bir şey yazmıyordu. Bu adres bana yeter yiğidim dedikten sonra, direkt yola çıkıp İstanbul'a doğru yola koyulur...
İntikam ve ona göre bu ihanetin hırsı gözlerini öylesine boyamıştı ki gözü, evde hamile olan ve belkide erkek çocuk doğuracak Karısını bile görmemişti. Eve uğramak aklından bile geçmemişti. Yusuf hiç bir şey sormadan amcasının dediğini yapıp İstanbul yoluna çevirmişti arabasının yönünü...
Yolda bir tek kelime çıkmadı ağzından "Onları parça parça edip köy meydanında süründüreceğim"den başka. İntikam yeminleri edip duruyordu. Yol boyu hiç konuşmadı yusuf ve Akşam olmuş, İstanbul ışıkları görünmüştü...
İstanbul'a giriş yaptıktan sonra, bir taksi durağına girip,
-Merhaba ağalar... bu adrese nasıl gideriz?
- Merhaba... karşıya geçmelisiniz! Bu yolu hiç bırakmayın, Edirne istikametini devam edin, Boğaziçi Köprüsünü geçtikten sonra, Beşiktaş sapağından çıkın. Orada bir petrol veya herhangi birine sorarsanız size gösterirler
- Sağolun iyi akşamlar... deyip tekrar yola koyulurlar. Dedikleri yolu devam ederler...
İstanbul, büyüklüğüyle onların umudunu öylesine kırmıştır ki;
-Yusuf, Amca! Biz bunları bu koca şehirde nasıl bulacağız? Baksana ucu var bucağı yok!
- Korktun mu lan! Kahpenin evladı! Sen benim kanımdan değilsin piç kurusu... bulacağım lan şeytanın deliğine girselerde bulacağım onları! Yengeni kaçırdılar lan! Sen ne namussuz birisin! Gerekirse burada öleceğiz evladım ama onları bulacağız! Çok konuşma yoluna bak...Yusuf yediği bu azardan sonra morali bozuk bir şekilde yola devam etti.
Yusuf, amcası kadar gaddar biri değildi. Ne olursa olsun ona karşı çıkıp bu işin içerisinden kan dökmeden çıkma taraftarıydı. Yol boyu bunu düşündü kendince. Korkuyordu belki de? Bir insanın canını alacak kadar uzun değil yaşam...
Köprü üzerinden geçerken, İstanbul Yusuf'u büyülüyordu adeta. İçi kıpır kıpırdı...
Taksi durağının verdikleri adrese doğru ilerlerken, Beşiktaş sapağı görünür ve oradan saptı Yusuf. Yola devam etti ve az ileride bir minibüs duruyordu. Karnı oldukça acıkmıştı yusufun.
-Amca, yol boyu bir şey yemedik. Köftelerde güzel görünüyor. Bir şeyler atıştıralım hem adreste sorarız.
-Tamam ama çok oyalanmayalım belki uzaktır gideceğimiz yer. Önce adresi sor, yakınsa yeriz bir şeyler.
Yusuf minibüse doğru gider ve adresi sorar. Köfteci adresin çok yakın olduğunu söyler ve Yusuf amcasına buraya çok yakın olduğunu söyler. Halit indi arabadan ve birer ekmek arası köfte yediler. Yusuf doymadığını söyledi bir tane daha istedi. Hayatında ilk defa böyle bir köfte yediğini defalarca kez söyledi köfteciye. Yemekler yenildikten sonra Halit;
-Ağam nasıl gideriz çocuğun dediği yere?
- Abi şu yolu düz devam edin, ışıklarda sola doğru Taksim tabelası var oradan dönün. İleriye doğru gittikten sonra bir üst geçiş denk gelecek onun sağından yan yola girip direkt devam ederseniz sıra selvilerdesiniz. Postane de zaten hemen meydanda.-Peki, yatacağımız bir yer var mıdır orada?
-Var abi var her yer otel orada.
-Sağol ağam kolay gelsin...Tekrar yola düşerler ve tarif edildiği gibi sıra selviler meydana geldiler. Otel bulup arabayı bir yere park edip uyumak için odaya girdiler. Halit'in içi içine sığmıyordu;
-Lan Yusuf, onları erkenden bulalım! Yarın girmediğimiz gitmediğimiz yer kalmayacak o yüzden eyice yat dinlen.
-Tamam amca deyip sırtını döndü Yusuf... ama düşünmeye başladı. İstanbul benzemiyordu köye. Burada hayat başka görünüyordu. Köyde akşam 7 den sonra hayat biter herkes evlerine çekilirdi. Burada nerdeyse sabah olacaktı ama dışarıdan insan sesleri, müzik sesleri geliyordu. Bir kaç kez usulca çıkıp yatağından dışarıyı seyrediyordu. İçi içine sığmıyordu ve amcasının iyice uyuduğundan emin olduktan sonra, dışarıya doğru çıktı. Kimse kimseye bakmıyordu insanlar sadece eğleniyordu. Yusuf hayranlıkla ve özenerek bakıyordu onlara. Amcasının uyanacağı korkusuyla hızlı bir şekilde otele doğru gitti. Yatağına uzanıp uyumaya başladı.
Güneş ışığı camdan içeriye girmiş, İstanbulda huzur veren bir gündü bugün...Halit aceleyle;
-Kalk lan! Sabah olmuş sen hâlâ uyuyorsun! Çıkalım hadi bir şeyler atıştırıp işimize bakalım.
-Tamam amca...Giyindikten sonra aşağıda ayak üstü bir şeyler atıştırıp yarım yamalak bir kahvaltı yaptıktan sonra, meydana doğru gittiler. Buldukları ilk kişiye;
-Burada postane varmış nasıl gideriz?
-Bak az ileride bir ATATÜRK heykeli var, orayı geçtikten sonra, sağa doğru gidin hemen orada.
-Sağolun... deyip yürümeye başladılar.İnsan kalabalığı, farklı giyinen insanlar, arabalar, trafik ışıkları, mağazalar... kentin büyülü fotoğrafları Yusufu içine çekiyordu...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
FERİDE
Short Story"13 yaşında güzeller güzeli bir çocuktur Feride... •Şu an siz bu satırları okurken bir çocuğun daha gelin olduğundan şüphem yok! İçerisinde soluduğumuz bu ülkede "182.000 yazı ile yüzseksenikibin" çocuk gelin var. Buna dur diyebilecek kadar güçlü b...