15. Bölüm: ''Dans Eden Gölgeler''

1.5K 181 134
                                    

Burayı genişletin!
SINIR: 30 OY, 60 YORUM.

Ben geldim, siz de toplaşın hadi! Çünkü Tanay ve Mahperi'de benimle geldi. Oylarını ve yorumlarını esirgemeyen herkese minnettar.

İyi okumalar, sizi kocamaa..aan seviyorum.

15. DANS EDEN GÖLGELER

Acıyı hissediyor musun?
Nasıl kanadığımızı görüyor musun?
Bağırışlarımız seni rahatsız mı ediyor?
Umurumuzda değil, bu daha bir başlangıç Mahperi.

Zihnimde yılan gibi kıvrılarak dolaşan, düşüncelerimin ağzı zehir akıtıyor sağlıklı hislerimin üzerine damlayarak onları çürütüyordu.
Ben çürüyordum.

Dişlerimi sıkarak bütün hislerimi yuttuğum kelimelerin ağına terk ediyor, arkama bile bakmadan kendimden uzaklaşmak için koşuyordum.
Kendimle.

Etten bedenimin, kırık kemikleriyle koşuyordum. Her adımımda, etrafa saçılıyordum.

Göğsüme kadar dolan ağırlıkla boğuşmak artık çok ağır geliyordu, bedenim ruhumu taşıyamıyordu. Özgürlük için yaptığım her şey ama her şey bileklerime geçirilen pranga olmuştu artık.

Bale, prangam olmuştu. Pointlerim, sıçrayışlarım, dönüşlerim ve selamlamalarım. Birer prangaydı ve bu hikayedeki anahtar, bir aslanın dilinin altındaydı.

Aslan ailemdi, aslan Tanay'dı, aslan kaçtığım her şeydi.
Kendimi iyi hissetmiyordum, kendimi hissetmiyordum. Bedenine felç girmiş bir insanın külçeleşmiş eti gibi hislerim vardı.

Vardı, yoktu.

Onun karşısına geçip benden uzak durması için bağırarak genzimi parçalamak, benden uzak durmaması için ona prangamı takmak istiyordum.
Bu nasıl bir histi böyle?

Sanki... Sanki bedenim iki duvar arasına sıkışmıştı ve benden ya ileri ya da geri adım atmamı istiyorlardı. Çıkmaz gibiydi.

Ağzımın içini ısırmaktan yanaklarımın iç yüzeyi paramparça olmuştu artık. Sevdiğim her şeyi sevemiyordum bile.

Bu nasıl bir külfetti?

Dimağımın yerle bir olmuş halinden kurtulan enkaz bile, evi için göz yaşı dökemeyecek durumdaydı.

Kabullenmek ve kaçmak iki kolumdanda beni çekiştirirken muhtaçlığın hissiyatı boğazıma doluştu ve parmaklarını boynuma sararak boynumu kırmıştı.

Siyah bir kuğuyu değil, ölü bir kuğuyu sergiliyordum ben bu kareografide.
Adımlarım evimin sokağına ulaştığında binamızın renkleri ve soğuk duvarları gözlerime yansıdı. Eve girmek istemiyordum.

Ankara'nın ayazının beni yutana kadar üşütmesini, yaralarımın kabuk değil buz bağlayana kadar donmasını, zihnimde hiç susmayan insanların taş kesilmesini istiyordum.

Olmadı.
Olsaydı, düşmezdim.

İçimdeki boşluğun aldığı nefes, soluk yankılarını göğsüme ittiriyor kalbimin sancımasına sebebiyet veriyordu.
Burnumu çekerek ceketimin cebinde avucuma yuvarladığım parmaklarımı, avuç içime bastırdım. Tırnaklarım etimi yardı, soğuktan uyuşmuş ellerim acıyı hissetmezken daha çok bastırdım, daha çok, daha çok...

Kanın sıcaklığının tırnaklarımın içine yayılışını hissedene kadar durmadım. Zihnim izin vermedi.

Apartmanımızın dış kapısının tam kapanmadığını anlarken cebimden çıkardığım elimi kapıya yaslayarak ittirdim. Kapının filmli camında dört tane damladan oluşan kanımın izi, içimdeki hiçbir duygunun kılını bile kıpırdatmazken asansöre binmeden yavaşça merdivenleri dolandım ve ağır ağır çıktım.

Zaman SancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin