Burayı genişletin!
Lahza adına, aranızdan bir güzel, hesap açmış takip etmeyi unutmayın, hesap: lahzatanesi
(SINIR: 35 OY, 70 YORUM.)
Bundan sonraki bölüm karakteleri, özellikle Tanay'ı daha yakından tanıyacağınız bir bölüm olacak. Geçilsin o zaman sınırlar!
İyi okumalar...
✨
17. ZAMANIN YETİM BIRAKTIKLARI
Dağın eteğinden kopan küçük bir taş parçası gibi hızla yuvarlandığım engebeli yol, benim hayatımdı. Bütün düzenim dağın bir parçası olduğum ana kadarken, altüst oluşum koptuğum ve yuvarlanmaya başladığım andı.
Bugün bağırdığım, kimseye sesimi duyuramadığım gündü.
Bugün, tanrının, acıyı benim için biçerek kaftan yaptığı ve kar taneleri tarafından omuzlarıma bıraktığı gündü.
Annem baştan doğduğum için dua ederken, ben arkamı dönüyordum bugüne.
On iki aralık. Koşmayı seven bir çocuğun ayakkabılarının alınıp, çocuğun camların önüne bırakıldığı gün.Tamam yürüyordum, işimi görecek kadar hareket ediyor asla dışa vurmuyordum ama bale benim geleceğimdi.
Şimdi sadece bana gelen bir misafir gibiydi.
Yarışmaya kadar büyük bir sakatlık geçirmeyeceğimin garantisi var mıydı?
Yoktu.
Korkuyordum. Sağ ayağımın büyük bir pürüz çıkarıp beni yarı yolda bırakmasından ölesiye korkuyordum. Hislerim gerçekti. Yalandan bir kılıfa geçirilmiş düşüncelerimin aksine, hissettiklerim gerçekti ve korkum, sadece korku olarak kalmayacaktı.
Benim kıyametim olacaktı.
Ve ben bunu bile bile koşuyordum.Gökyüzünden düşen yağmur damlası, tenimi yaktı. Damlalar çoğaldı, yangın harlandı. Koştuğum boş sokaklarda adımlarım, su birikintilerine düşüyor bez spor ayakkabılarım su alarak çoraplarımın ıslanmasını sağlıyordu. Soğuk havadan dolayı üşüyen ayaklarım ıslandığı için daha da üşümüştü. Attığım her bir adımda en son yere temas eden parmak uçlarımı hissetmiyordum.
Hissizliğim bedenen değildi artık.
Zehir, kalbime ulaşmıştı.Genzimden gelen, acı çekiyormuşçasına büyük bir hırıltı dudaklarımı kesti. Adımlarımı daha çok arttırdım, kendime daha çok hız kazandırdım. Koştukça bedenimin hafiflemesi, tenime değen rüzgarın artması gerekirken daha çok ağırlaşıyor, yere çekiliyordum.
Dizlerimin bağı çözüldü, bacaklarım aralıksız bir buçuk belki de iki saat koşmaktan tüm gücünü yitirirken dişlerimi sıktım, kendimi daha çok zorladım.
Bugün on iki aralıktı. Ölüm ve yaşamı birbirine bağlayan o halatın üzerinde yürüdüğüm, aşağıya bakmamak için debelendiğim gündü.
Aşağıya bakmadım ama ölümün bana oyun oynamasına engel olacak kadar da hızlı davranamadım. Ölüm, üzerinde yürüdüğüm ve ona doğru adımladığım o ipi kesti. Yaşama tutunmam için beni mecbur bıraktı.
''Ölmeliydim!'' diye bağırdım. Kulağımdaki kulaklıktan çalan şarkının sözlerini bile algılayamıyordum. ''Ölmeliydim! Bu yaşamak değil, buna yaşamak denmez...''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Sancısı
Teen FictionZaman bölündü. Zamana bölündük. Zaman küçüldü. Zamanla küçüldük. Ellerimize saatleri, dakikaları, saniyeleri aldık... Hayatlarımızın etrafındaki lahza, kuyruğunu bir kedi gibi ömrümüze doladı. Düne küstüm, bugün ile hiç barışmadım ve y...