6. Bölüm: ''Davet''

1.8K 184 25
                                    

Burayı genişletin!

Oy ve yorumlarınızı eksik etmediğiniz bir bölüm olması dileğiyle.

İyi okumalar...

6. DAVET

Bir insanı katletmekle bir anıyı katletmek aynı şeyler miydi?
Benim için öyleydi.

Ben, kendi anılarımın katiliydim. Onlara tapacak kadar sadık, onlara nefret besleyecek kadar kırgındım ve bu elime ucu ısıtılmış bir hançeri tutuşturmuştu.
Çünkü beni ben yapan, geçmişte inşa ettiklerimdi ve onları yıkarsam ben de yıkılırdım.

Yıkmış ve yıkılmıştım da.

Eğer bir insanı öldürmek istiyorsanız, bunu onun anılarını öldürerek de yapabilirdiniz.
Derin bir nefes aldım ve oturduğum kahverengi koltuğa sırtımı yasladım. Hemen üstümde, duvara asılı olan saatin mekanik ritmi ve hızla salladığım sol ayağım bütün bu işkencenin bitmesini iple çekişimin göstergesiydi.

Hayatımın kıyısı, zamanın kamburunu eşeleyen bir çiviydi.

O kıyıdan atlayarak çiviyi zamana saplayabilirdim, o kıyıda durarak zamanı eşelemeye de devam edebilirdim... Ya da kıyıdan uzaklaşarak çiviyi elimden bırakabilirdim.

İleri gitmedim, geri gitmedim.

Olduğum yerde durdum ve eşelemeye devam ettim. Çünkü zaman beni devirmişti ve ben de onu acıtmak istiyordum.

Ve bunu da, onun önüme koyduğu engelleri aşıp, başararak yapacaktım.
Çünkü zaman benim zehrimdi ve ben, zamanın lahzasıydım.

''Mahperi?'' karşımdaki psikiyatrimin çekingen sesi beni kendime getirirken dalgın bakışlarımı onun yüzüne çıkardım.

Bugün günlerden pazardı, saat kaçtı bilmiyorum ama kalktığımda öğlene yakın bir vakitti. Şimdi ise evde değil, annemin seans başına iki yüz elli, belki de daha fazla ödediği psikiyatri merkezindeydim.

Daha çok bireysel olarak işletilen bir ofisti.

Çankaya'da işlek bir caddenin, sıra sıra dizilmiş ofis olarak kullanılan binaların birisindeydim. Pek bir önemi yoktu. Çünkü annem getiriyordu ve hiçbir seansıma yalnız gitmeme olanak tanımıyordu.

On dokuz yaşında hayatının kış aylarını yaşayan bir kız olsam da, annemin güneşi gri bulutlarımın altından her zaman parlıyordu.

''Mahperi?'' dedi tekrardan. Soluk bakışlarım ve kuruyan dudaklarımla isteksizce kadına bakıyordum.

Buraya gelmeyi sevmiyordum, burada olmayı da sevmiyordum.

''Efendim?'' diye konuştum. Hiçbir duygu barındırmayan sesim onun için alışıla gelmiş bir şeydi.

''Bana bu hafta ne yaptığından bahseder misin, özellikle de neler hissettiğini bilmek istiyorum.''

Birisiyle çarpıştım.

''Hızlı hızlı yürümeye başladım,'' dudaklarımı yaladım ve parmaklarımı sırasıyla kıtlatmaya başladım. ''hiçbirisinde de düşmedim ve canım acımadı.''

Yere düştüm ve canım çok acıdı ama ayağa kalktım.
Hayır, o beni ayağa kaldırdı. 

''Sonra?'' masadaki siyah ses kayıt cihazının görüntüsü beni gergin hissettirirken buna takılmamayı denedim.

Zaman SancısıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin