24 Kasım - Pazar.
Aradan geçen günler ve haftalar sonra Filiz gözlerini konakta açmıştı. Çıplak bedenin nevresimden güçlükle çekip sabahlığını giymiş ve oda içerisinde sevdiği adama seslenmişti ancak ses gelmemişti. Böylesi bir sabahta yanında sevdiği adamın olmasını istemişti ancak yoktu, ağır ağır banyoya doğru ilerlerken eli dağılmış kızıl saçlarına geçirmiş çekiştiriyordu. Banyoya girip suyu açtığında hızla ısınan suyun altına girmiş ve sıcak suyun tenin değmesiyle gerilen kasları tamamen gevşemeye başlamıştı.
Öte bir yandan düşüncelere dalmıştı ilk evli öğretmenler günüydü, suyun sıcaklığında sonsuza kadar kalmak istesede çıkması gerektiğinin farkındaydı. Kahvaltıya geç kalmak istemiyordu, hemen suyun altından çıkıp kurulandığı gibi giyinmek üzere odaya dönmüş ancak Asaf Ateş'in hâlâ odaya dönmediğini fark etti. Üzerine hemencecik dolabın içerisinde kalan kışlık kıyafetlerden birini geçirip. Saçlarını kurulamaya koyulmuştu, kuruyan saçlarını hızla örmüş ve omzundan aşağı geriye atmıştı. Gözlerine sürmesini çektikten sonra oturduğu puftan kalkıp aşağı inmek için son kez boy aynasından kendisine bakıp çıkmıştı. Merdivenleri ağır ağır inip büyük salona doğru ilerlerken, evin içinde heyecanlı bir hazırlık olduğunu fark etmişti. Gerçi böylesi kalabalık bir konakta heyecansız gün yoktu, Filiz büyü salondan içeriye girdiğinde hemen hemen herkes salondaydı ve masaya geçmek için hazır olmasını bekliyordu. Asiye ve Sahra bir kenarda hararetli bir şekilde konuşuyordu. Filiz yanlarına oturup eklemişti; "Günaydın" herkes koyu bir muhabbeteydi.
"Günaydın gelin hanım" demişlerdi aynı anda yüzlerindeki gülüş genç kadına bulaştırarak.
"Öğretmenler günün kutlu olsun Asiye abla" demişti Filiz gülümseyerek.
"Seninde bir tanem"
"Gerçi hakıyla yapan sensin ben çalışmıyorum bile"
"Olsun abla bu senin öğretmen olduğu gerçeği değiştirmez"
"Teşekkür ederim kuzum. Bizim deli oğlan nerede kalkamadım hâlâ yataktan"
"Valla bende göremedim odada aşağıdadır diye düşündüm ama yok"
"At ile turlamaya çıkmıştır. Endişelenmeyin hanımlar"
"Umarım yenge" o sıra masa hazırdı herkes ayaklandığında iki gelin bir görümce kalkmışlardı ve masaya doğru ilerliyorlardı. Filiz istemsizce gözü kapıyı takılmıştı Asaf Ateş görmek umuduyla. Ancak ortalıkta yoktu hep beraber masaya geçip kahvaltılarını yapmaya başladıklarında, aynı saniyelerde Asaf Ateş sevdiği kadına çiçek almak için çoktan Abdullah amcasının yanına gelmişti. Yaşlı adam en demlisinden iki çay koymuştu bardakları oturmuş sohbet ediyorlardı. Sevmişlerdi birbirlerini hem yaşlı adam eski zamanlardaki aşkları anlatıyordu daha doğrusu aşkını. Asaf Ateş çok ders çıkarıyordu anlattıklarından. Diğer yandan seviyordu dinlemeyi Abdullah amcanın sesi şiir gibi geliyordu ona.
Çaylar kaçıncıya tazelenmişti bilinmez ama iki muhabbetin beli kırılmıştı. Genç adam kolundaki saate baktığında çoktan bir saati geçmişti, fark etmemişti bile konuşurken; "Ooo Abdullah amca yine unutturdun bana zamanı" demişti isyanına gülücüğü sığdırarak.
"Aman evlat bir yere mi yetişecektin. Çenem düşük be oğlum desene amca bir sus diye"
"Estağfirullah Abdullah amca o nasıl bir söz hem ben halimden memnun ama benim kızıl cadı merakından ölmüştür"
"Sevdiğine cadı deme be oğlum"
"Cadı dediğime bakma sen Abdullah amca o melek dünyanın en güzel meleği"
![](https://img.wattpad.com/cover/198215347-288-k933290.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş'e Sürgün - Hanzade Serisi 2
Ficción GeneralYıllar neyi ne zaman getireceğini gerçekten kimse bilmiyordu, Asaf Ateş Hanzade en küçük kız kardeşlerinin evliliğine dahi onay vermezken şimdi ağasının tek sözüyle kendini evlenirken bulmuştu. Kardeşi için kız istemeye giden Filiz Yıldırım kendini...