no magic
Ailemin her fırsatta beni getirdiği bu ve benzeri yerlerden hep nefret etmişimdir. Uzman ya da değil, biriyle konuşmayı da oldukça saçma bulurum çünkü ben istemedikçe kimsenin herhangi bir değişime neden olamayacağına inananlardanım. Hatta inanmak demeyelim. Eminim buna.
Dışarıdan bakınca konforsuz ve rahatsız edici, hatta ürkütücü bile denilebilecek bu yere otomatik açılan bir kapıdan giriyoruz. Açıkçası; dışı solmuş hardal sarısı ve koyu yeşil boyalı, yer yer boyası dökülmüş, kim bilir hangi yüzyıldan kalma olan, muhtemelen şehirden uzak olmak adına şehrin tepesine ve merkezden oldukça uzak bir yere kurulmuş bu binanın içerisinde insanların nasıl tedavi görüp de kendilerini iyi hissettiklerini merak ediyorum. Çünkü bilirsiniz, kulağa oldukça rahatsız edici geliyor.
Babam yüzüme bakmadan kimliğimi isteyip vezneye doğru adımlıyor ve o randevu alana kadar annem günümün nasıl geçtiği ya da her şeyin yoluna girip girmediği ile ilgili zırvalar konuşurken dinlemiyorum. Belki de sıradan bir sokak çocuğu olmak isterdim.
Koridorlara konulmuş olan banklara oturuyoruz ve beklemeye başlıyoruz. Babam her zamanki gibi gergin ve en ufak bir hareketime laf etmeye hazır. Otururken danışma kısmında duvara dayalı duran, aslında amacı kitap koymak olan ancak tamamen hasta kayıt dosyalarıyla doldurulmuş dolaplara bakıyorum. Tanrım, bunlar sadece ufak bir kısmı olmalı. Ah, can atıyorum ki burada benim de bir dosyam olacak. Göz deviriyorum.
Önümüzden burnu havada ve görevli olduğunu düşündüğüm kadınlar, gözleri kanlı ve korkutucu bakan bembeyaz giyinmiş bir adam geçiyor. Sağ üst köşede bir dijital tabela görüyorum ve üstünde 046-16 5045-16 diye bir zırva yazıyor. Muhtemelen hasta sırası ya da benzer bir şey. Huh, hastalardan biri ise yerinde durmayan çocuğuna aptal bir şarkı açmış ve bu dandik şeye 'kapatın şunu' gibisinden bir tepki verme isteğimi bastırma konusunda oldukça zorlanıyorum. Karnım ağrıyor ve oldukça gergin hissediyorum.
Aynı adam önümüzden tekrar geçiyor ve tanrım, gerçekten ürkünç.
Hayır bekleyin, adam önümüzden geçmiyor. Benim önümde duruyor. "Draco Malfoy." diye mırıldanıyor ve onun ağzından çıktığı için bir anlığına adımdan tiksiniyorum.
Kafamı sallıyorum yüzümde belirsiz bir ifadeyle. Onu takip etmemi söylüyor ve bir diğer otomatik kapıdan içeriye girip iğrenç kokan koridorda yürüyerek en sondaki odaya giriyoruz.
İçeride en nefret ettiğim türden, insanları yargılarına yenik düşüren, yüzünde kocaman gülümsemeyle bir psikiyatrist duruyor. Yanında ise benim yaşlarımda olduğunu tahmin ettiğim ve karışık saçlı, gözlüklü bir çocuk var. Çocuk beni dikkatle inceliyor ve gülümsüyor.
Psikiyatrist çocuğa bakarak konuşuyor. "Bugün tanışmanı istediğim biri var Harry." Sonrasında bana dönüyor yüzünde gülümsemesiyle. "Buraya ilk kez geliyorsun değil mi Draco?"
İşte bundan nefret ediyorum. Bu anlayışlı gülümsemeden. "Evet." diye mırıldanıyorum.
Harry ise beni anlıyor gibi bakıyor. "Merhaba Draco." Gülümsemesine karşılık ben de gülümsüyorum ve yanına oturuyorum. Bana uzattığı elini sıktığımda zümrüt yeşili gözleri şimdiye kadar gördüğüm en sevimli ve en güzel gülümsemeyle ışıldıyor. "Tanıştığıma memnun oldum." diye fısıldıyorum bir sır verir gibi.
"Ben de ben de." Heyecanla mırıldanıyor. Belki de buraya gelmek çok kötü bir fikir değildir düşüncesine engel olamıyorum birden.
Psikiyatristin kişisel telefonu çaldığında acele bir şekilde açıyor telefonu. Görüşmesini yaptıktan sonra bize dönüyor. "Üzgünüm çocuklar, ufak bir süre sizi bekletmek zorundayım." Daha sonra bana dönüyor. Yine aynı gülümseme. Sinir bozucu. "Ama Harry sana ben yokken yardımcı olabilir diye düşünüyorum. O zaten yabancı sayılmaz." diyor ve çıkıyor küçük odadan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
drarry • one shots
Fiksi PenggemarBirbirinden bağımsız mini hikayeler • [#2] in drarry • [#7] in teenfiction