"woo, tekrar başlama." dedi yukhei.
"yeter artık. her zaman benden habersiz, tanımadığım insanlarla dışarı çıkıyorsun. bu, kulağa beni aldatıyormuşsun gibi geliyor lucas."
yukhei, ayağa kalkabilmek için ona sarılan mark'ı kendisinden uzaklaştırdı. gözlerinde biriken yaşları silerken jungwoo ona sarılmaya çalışmıştı.
"sana ne demeli! şimdiye kadar hiç ikimiz beraber bir randevuya çıkmadık çünkü her zaman meşgulsün! tek istediğin öpüşmek ve ben-" yukhei'nin sesi konuşmasına devam ettikçe kısılmaya başladı, "ben bundan daha fazlasını istiyorum."
jungwoo alayla güldü, "görünüşünü değiştirirsem kişiliğini de değiştiririm sanmıştım, ama sen hala kimsenin sevmediği acınası wong yukhei'sin," dedi jungwoo, "seninle işim bitti, git ve sana katlanabilecek başka birisini bul."
ardından jungwoo arkasını dönüp gitti. duyduklarından sonra yukhei olduğu yerde donup kalmıştı. mark ve taeyong birbirlerine baktı ve yukhei'nin yanına yaklaştı.
"yukhei, iyi misin?"
gözyaşlarını sildi ve kahkaha attı, "ben gayet iyiyim, sadece biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var... mark'a benim için göz kulak olabilir misin?"
taeyong onu hemen onayladı ve yukhei'nin çıkışa kadar gitmesini izledi.
"yongie, yukhei'yi yalnız mı bırakacağız? o adam ona kötü şeyler söyledi, gidip tekrar yukhei'yi mutlu etmeliyiz," dedi mark üzgünce.
taeyong güldü ve mark'ın saçlarını karıştırdı, "yukhei'nin her üzgün olduğunda gittiği bir yer var, seni oraya götüreceğim."
mark, işaret parmağını kaldırarak kendisini gösterdi, "beni mi?"
"güven bana, şu an görmek istediği tek kişi sensin, ama ilk önce ona biraz zaman verelim."
mark yanaklarını şişirdi ve yeni telefonunu karıştırmaya başladı. "peki öyleyse."
-
taeyong, arabasını ortada büyük bir çeşmenin ve sağ tarafında da oyun parkının bulunduğu bir otoparka çekti.
"canı sıkkın olduğunda salıncaklarda sallanmayı sever," dedi mark'a.
mark arabadan çıkmak üzereyken, kaşlarını çatarak tekrar taeyong'a döndü, "benim yerime gitmek istemediğine emin misin? sonuçta, onu benden daha uzun süredir tanıyorsun..."
taeyong başını salladı. "yukhei böyle zamanlarda benimle konuşmaz, ama seninle konuşacaktır. neden bunu dediğimi de ilerde anlayacaksın," dedi gülümseyerek.
mark arabadan indi ve taeyong uzaklaşana kadar arabayı izledi. ardından oyun parkına ulaşana kadar koştu ve yukhei'yi gördü, salıncakta oturmuş hafif bir şekilde koca cüssesini sallıyordu.
yanındaki boş salıncağa oturdu. "yukkie..." diye seslendi kısık ve şefkatli bir şekilde.
yukhei, yüzünde küçük bir gülümsemeyle ona bakan mark'a döndü; arkasında pembe ve kırmızı bulutlarla dolu güzel bir gün batımı vardı. gördüğü manzaraya bakarken yukhei'nin kalbi çok hızlı çarpıyordu.
"seni buraya taeyong mu getirdi?"
mark başını salladı, "sen ve jungwoo hakkında birkaç şey de söyledi."
"yani artık eskiden ondan hoşlandığımı biliyorsun."
"onu hala seviyorsun sanıyordum."
yukhei gülümsedi, "bir süredir ondan hoşlanmıyorum, demek istediğim, artık jungwoo değil başka birisi için kalbim çarpıyor."
mark, duyduklarından sonra kendini garip hissetti. kalbi şimdi daha hızlı atıyordu. "kalbin, nasıl çarpıyor?"
"çok hızlı bir şekilde atıyor ve bu sadece tek bir kişiyi görünce oluyor." yukhei kocaman gülümsedi ve ayağa kalkarak elini mark'a uzattı, "geç oluyor mark, gitmeliyiz."
"ah, tamam." mark, yukhei'nin elini tutmasına izin verdi. küçük melezin yanakları düşündüğü şeyle kızarmaya başlamıştı.
'yukhei'den hoşlanıyor muyum?'
ŞİMDİ OKUDUĞUN
last minute gift::lumark
Hayran Kurguailesi yukhei'ye bir doğum günü hediyesi verir. all rights belong to @SEOCLIPSE