Başlangıç.

3.2K 94 13
                                    


"Temmuz 1813. Bugün minik keçim doğum yaptı ve domuzlardan biri kaçmaya kalktı neyse ki onu yakaladık. Judy, gözlerinin belki de eskisi kadar iyi görmüyor olduğunu kabul edecek gibi oldu çünkü dört ay önceki gazete haberi yüzünden ahırda yangın olduğunu zannetti ve zavallı Tom'u elinden zor kurtardık. Robert ise iki gündür benimle konuşmuyordu, bunun sebebi de pazarlık konusunda ondan iyi olmam! Sayemde tahılımız daha çok para ediyor bu sene. Söylediğine göre misafir gelmeseymiş sene sonuna dek benimle konuşmazmış, çok da inandım! Bu arada misafir diye bahsedilen kişi görgüsüz bir İngiliz erkeğinden başkası değil. Dilerim bir an önce iyileşir de süslü cemiyetine döner."

Rosalinda Kendrick, defterini çalışma masasının yan tarafındaki çekmeceye yerleştirip yavaşça ayağa kalktı ve asık olduğunu fark etmediği suratı ile alt kata inmeye koyuldu. Tam kimseye görünmeden dışarı çıkabiliyor olduğuna inanmıştı ki arkasından oldukça sert bir ses yükseldi ve bu, gözlerini devirmesine sebep oldu.

"Rosa, nereye gittiğini sanıyorsun? Hemen şu bezleri taşımama yardım et!"

Judy elindeki bezlerin çoğunu genç kadına verirken zerre rahatsızlık duymadı. Evin kahyası Robert'ın eşiydi ve kendilerini bildiklerinden bu yana çiftlikte çalışıyorlardı. Bay Lasseter'ı çok sevmeleri hatırına torununa da katlanıyorlardı. Dürüstçe düşünmek gerekirse biraz da seviyorlardı onu. Tıpkı annesine benzeyen çocuğu sevmemek zordu. Hem zavallının hayatta tek akrabası kalmamıştı. Belki bundandı hırçınlığı, alaycılığı.

"Ölmeyeceğinden emin misiniz?" diye sorduğunda koca mavi gözleri ile Rosalinda, yaşlı kadının dikkati kendisine çevrildi ve kaşları çatıldı.

"Tanrı aşkına, böyle korkunç şeyler nasıl düşünebiliyorsun hiç anlamıyorum."

Genç kadının yüzünde oldukça umursamaz bir ifade vardı ve odaya girmeden "Sakat kalmaktansa ölmesi daha hayırlı olur diye düşündüm," diyebildi.

Eski ama ihtişamlı malikanenin oldukça geniş ve konforu yüksek bir misafir odası vardı ve son aylarda ilk defa misafir ağırlanacağından çalışanlar heyecanlanmıştı. Nitekim misafir diye anılan bey, küçük hanımın kurbanıydı...

"İşte! Küçük haydut da gelmiş," diye bağıran adam yatırılmış olduğu yatakta yok yere tepiniyordu. "Efendini bir bulayım sana en büyük cezayı vermesi konusunda onu bir güzel uyaracağım."

Rosalinda bezleri doktora uzattıktan sonra adama bakıp gülmemeye çalışarak "Efendimiz yılın bu zamanları eve uğramaz bayım," dedi. Ardından eğilip kana bulanmış pantolonu tuttu ve "Kıyafetlerinizi bizzat temizleyeceğim," diye devam etti.

Canı yandığından mı yoksa gerçekten öfkeden gözü mü dönmüştü bilinmez; genç adam tam bu sırada yastıklardan birini kadına doğru fırlattı ve bu ani hareket yüzünden ağzından bir dolu küfür savruldu. Doktor sabit durması konusunda kendisini uyarırken yakışıklı yüzünü yastığa gömüp gözlerini kapadı ve bir an önce bitmesi için yine küfretmeye başladı.

Aradan geçen dakikaların sonunda doktor bir ay boyunca yataktan çıkmaması ve ayağa kalkma konusunda aceleci olmaması gerektiğini söyledi. Bir süre seyahat etmemesi gerektiğini de duyunca bayılacak gibi oldu yabancı ancak doktorun yapmış olduğu iğne ile kısa sürede uykuya daldı ve ev halkı biraz olsun rahatladı.

Doktor, Robert ve Judy'ye "Soylu birine benziyor, ona elinizden geldiğince iyi bakın," derken fısıldayarak ekledi. "Yakında onu aramaya gelirler, memnun kalması köyümüz adına da iyi olur."

Robert doktoru onaylayıp eşi Judy'nin harika et suyu ile yapılan çorbalar yapabildiğini söyleyince genç kadından küçük bir kıkırtı duyuldu ve bu yaşlı çifti yeterince sinirlendirdi neyse ki doktor varken tartışmayacakları belliydi. Diğer yandan kadını zavallı yabancıdan uzak tutacaklarının garantisini de verdiler ve böylece doktor evden ayrıldı.

"Rosa," dedi Robert, birlikte yemek odasına geçtiklerinde. "Gerçekten üzülmedin mi adamı tüfekle vurduğun için?"

"Elbette üzüldüm!" dedi şok olmuş şekilde kadın ve yerine oturup peçetesini kucağına koydu. "Hedefim bir tavşanı vurmaktı, hödüğün tekini değil!"

Judy elleriyle yüzünü kapatırken kafasını sallıyordu. Senelerdir nezaket kurallarını öğretmeye çalıştığı çocuğun hali utanç kaynağıydı. Gerçi hepsinin nedeni kaçık babasıydı ya neyse bunu düşünüp sinirlenmeyecekti. O ve kocası, Rosa'nın annesine benzeyen yönlerini görmeyi tercih ederdi. Mesela kırmızı dalgalı saçları ve kocaman mavi gözleri ile göz alıcı bir kadın olmuştu Rosalinda. Sadece erkek kıyafetleri giymeyi sevdiğinden pek belli olmuyordu.

"Yarın uyandığında o adamdan özür dileyeceğini biliyorsun, değil mi?" diye sorarken yemeklerinin ortalarına gelmişlerdi ve Robert oldukça ciddiydi.

"Hayır, bilmiyorum," diyen Rosalinda ise ciddiyetten uzaktı.

"İngilizler görgü kurallarına düşkündür-" diyordu ki yaşlı adam, lafı bölünüverdi.

"Ne tatlı tesadüf ki ben İngiliz değilim," dedi gülümseyerek genç kadın ve tabağını itip masadan kalktı. "Afiyet olsun, biraz dolaşıp yatacağım, yarın görüşürüz."

Rosalinda arkasından yükselen sesleri duymazdan gelip mutfak kapısından dışarıya çıktı ve doğrudan evin çevresine örülmüş duvara zıplayarak üstünde kendine oturacak bir nokta buldu.

Önünde uzanmakta olan uzun yeşilliğin hatırına katlanıyordu burada kalmaya ve tabi, gidecek başka yeri de yoktu. Anne ve babası öldükten sonra hayatta tek akrabası olan dedesinin çiftliğine getirilmişti. Sonradan öğrendiğine göre dedesi de o henüz doğduğu sıralarda ölmüştü ama vasiyetinde açıkça tüm mal varlığını torununa bıraktığı yazıyordu. On üç yaşındayken hiçbir anlamı yoktu bu mirasın fakat şimdi yirmi yaşındayken parasının olmasının nasıl avantajları olduğunu öğrenmişti.

Judy ve Robert huysuz ve kontrolcü bir çiftti ama ne yaparlarsa yapsınlar kadına yalnız olmadığı hissini verebiliyorlardı ve civardaki en büyük çiftliğin yönetimi konusunda onu sık sık uyarıp yardımcı oluyorlardı. Tüm bunları bir kenara bırakacak olursak genç kadının nihai bir hedefi vardı o da ilk aşkına dönmekti ve bunu önünde sonunda yapacağını biliyordu çünkü asla ama asla bir İngiliz ile evlenmeyeceğine dair kendine söz vermişti.        

Ay Işığı ÇiçeğiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin