Rosalinda keyifle adamı izlerken uzaktan talimatlar verip zavallı her başarısızlığa uğradığında eliyle karnını tutarak gülüyordu. Tabi bu hareketi sayesinde yabancının küfür dağarcığı hakkında epey bilgi sahibi olmuştu. Rahatsız olmak yerine buna da gülmeyi seçmesi adamı çileden çıkarıp dururken Rosalinda'nın gülmekten gözlerinden yaşlar akıyordu ve uzun zaman sonra farkedeceği bu detayı, en son çocukluğunda yaşadığını anladığında kısa bir hüzün dalgası onu bulacak, kalbine yerleşecekti.
Yeni başlayan ağustos ayındaki genç kadın ise çoğu şeyden habersiz, öylece gülüp eğleniyordu. Saatler süren çabanın ardından kurbağayı şişirmeyi başaran adam ise daha fazla dayanamayacağını söyleyip soyunmuş ve suya dalmıştı. Genç kadın adamın kıyafetlerine bakarken dudaklarını ısırdı ve oldukça terlediğini hissetti. Eh, çevrede dedikodu yapacak köylüler yoktu. Bir çırpıda gömleği ve Judy'nin zorla diktiği kahverengi uzun eteği çıkarıp yabancıya yakalanmadan suya girmeyi başardı. Elbette bu, farkedilmeyeceği anlamına gelmiyordu.
Yabancı, temizlenmek adına suya defalarca girip çıktıktan sonra genç kadına seslenmek üzere dönmüştü ki büyük bir şaşkınlıkla buna gerek kalmadığını farketti. Şaşırma sırası genç adama geçmişti anlaşılan.
Kadının bir balık gibi yüzdüğünün ortaya çıkması fazla zaman almazken yabancıya tek sefer dahi dönüp bakma gereği duymamış oluşu genç adamda iyiden iyiye sinir duygusunu öne çıkarmıştı. Kafasını sudan her çıkardığında saçlarını geriye atışı, adamın aklına, gitmiş olduğu seyahatlerde dinlediği efsaneleri getirmişti. Gözünün önünde neşeyle yüzen, çevresine kulak asmayan bu isyankar kızıl saçlı kadın, bir sireni andırıyordu.
Adamın adını çıkaramadığı adalarda ve kayalıklarda yaşayan sirenlerin yarı balık yarı insan kılığında dolaştıkları biliniyordu. Çok güzel olan sirenlerin ise en büyük özellikleri öldürücü olmalarıydı. Şöyle ki sirenler, yakınlarından geçen denizcilere büyülü şarkılar söyleyip, onların yollarına devam etmelerini engelliyordu ve kayalıklarına çektikleri denizcileri kendilerine yem yapıyorlardı. Şair Homeros'un Odysseia destanında, adları geçen sirenlerden İthaka kralı Odysseus'un kurtulduğu gelince aklına yabancının, biraz da olsa rahatlayabildi. Şansı vardı.
"Birinin seni görmesi umurunda bile değil, değil mi?" diye seslenirken genç adam, kadına doğru yüzmeye başlamıştı fakat aralarına ne olur ne olmaz diye birkaç metre koymayı ihmal etmeyecekti.
Rosalinda ise ferahlamış ve rahatlamıştı. Gülümseyerek adama bakıp "Bu saatlerde buralarda dolaşacak tek insan yoktur," dedi. "Hepsi evine dönmüş yemeğini hazırlıyordur."
"Bunu nereden biliyorsun?"
"Yıllardır çiftliğin hanımı olduğumu unuttun sanırım," diye cevap verirken başını hafifçe yana yatırıp adama kısa bir bakış attı genç kadın. "Çiftlik dışında köydeki hayatın ne şekilde ilerlediğini de biliyorum. Ah, kasabayı da elbette çünkü mahsulümüzü satmak için oraya gitmemiz gerekir ve ufak tefek alışverişler de bunların içinde."
"Robert kasabaya gideceğini söylemişti, sen neden gitmedin o halde?"
Kadının mavi gözlerine neredeyse gözle görülecek bir perde indi ve gülüşü silinirken bir anda kendini suya bıraktı. Genç adam, zorlukla suyun altında onu arıyorken ne yapmaya çalıştığını anladı ama geç kalmıştı, Rosalinda istediğini almıştı.
Yabancı hazırlıksız yakalanmıştı. Rosalinda, suyun altından sinsi bir tavırla yaklaşıp adamı ayaklarından aşağı doğru çekmeyi başarmıştı ve –yine- zavallı adam istemediği bir dolu suyu yutmak zorunda kalmıştı. Diğer yandan kadının dünya akışından bağımsız dönen neşesi dönmüştü.
"Dışarıdan bakan çok güçlü olduğunu zanneder!" diye bağıran Rosalinda, başına geleceklerden habersiz kahkaha atıyordu.
Genç adam yeterince aşağılandığını biliyordu. Şimdiye dek olanları bir şekilde alaycı mizacına dayanarak görmezden gelmişti ya da karşısındaki kadının evinde misafir olarak kalıyor olmasını sebep göstermişti ama yetmişti. Şimdi bu deliyi öldürme vaktiydi- hayır, öldürmek abartı olurdu hem hapse girmeye değmezdi. Irzına geçmek gibi karaktersiz fikirler de söz konusu olmadığına göre bu kadını kend silahı ile vurmaktan başka yol yoktu.
"Seni yakaladığımda başına geleceklerden kork!" diye bağırırken gür sesiyle oldukça cidddiydi genç adam.
Farkında olmadan bir saat boyunca kovalamaca oynayan ikilinin yeni tartışma konusu da bunun bir oyun olup olmadığı olunca iş yeniden bağırıp çağırmaya dönüvermişti.
"Yaptığımız şeyin adı kovalamaca, neden anlamıyor koca kafan bunu?" diye sorarken kaşlarını çatmış genç kadın kıyafetlerini giyinmek için adama yeniden bağırdı. "Arkanı dön de sudan çıkıp giyineyim!"
Denileni yapıp arkasını dönen yabancının aklına kadını dikizlemek gelmemişti bile ve gece yastığa kafasını koyduğunda bunu hatırlayıp bir güzel sövecekti. İçinde bulunduğu anda ise kadına laf anlatmakla meşguldü.
"Bu bir oyun değil! Asıl senin kızıl kafan bir haltı anlamıyor. Sayende bir kırıntıya dönüşen gururumu kurtarmak için ben de seni boğdum, düello gibi düşünebilirsin."
Rosalinda cevap vermek yerine ona sudan çıkabileceğini söyledi ve genç adam vücudunu sergiliyor olmaktan zerre rahatsızlık duymuyorken bakışları buluştu ve mavi gözler hırçınlıkla devrildi.
"Gözlerini şöyle tuhaf tuhaf oynatma," dedi adam bu sırada.
"Her konuda benimle zıt gitmekten vazgeçersen olur."
"Asla."
"Sana da asla, İngiliz beyi."
Atına binmiş olan adam kaşlarını havaya kaldırmış biçimde kadına dönüp "Ne dedin öyle, şimdi?" diye sordu. Rosalinda sözlerini tekrarlayınca derin bir iç çekti adam.
Genç kadın ise kendisi ile gurur duyuyordu. Ev sahipliği sandığı kadar sıkıcı veya zor değildi. Bundan sonra evinin kapılarını daha sık açabilirdi. Ah, gerçekleşmeyecek kararlar almak için para verilmiyordu nasılsa.
"Eve dönüşü hatırlayacak mısın bakalım," diyordu ki ağzı sonuna dek açıldı kadının çünkü yabancı kendisinden beklenmeyen biçimde kendine güvenir davranır olmuştu. Atıyla Rosalinda'nın önüne geçtikten sonra rüzgarla yarışmaya karar vermiş gibi atını şaha kaldırmıştı ve oluşan görüntü, kadının küçük bir denge kaybı yaşamasına sebep olmuştu. Son olarak belli oluyordu ki yabancı tarafından Rosalinda'ya uygun görülmüş bir lakap da vardı ve bunu hızlanmadan önce dönüp söyleyebilmişti.
"Beni takip et, çiftlik güzeli!"
/// Merhaba, fikirlerinizi oldukça merak ediyorum umarım iyi gidiyordur. Neşeli günler
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ay Işığı Çiçeği
Historical Fiction"Temmuz 1813. Bugün minik keçim doğum yaptı ve domuzlardan biri kaçmaya kalktı neyse ki onu yakaladık. Judy, gözlerinin belki de eskisi kadar iyi görmüyor olduğunu kabul edecek gibi oldu çünkü dört ay önceki gazete haberi yüzünden ahırda yangın oldu...