2.BÖLÜM:Mutluluğu Gözlerinden Okunuyordu..

1K 46 9
                                    


Kendimi arabama attığım da bir taraftan kemeri bağlarken bir taraftan da kızmadan edemedim."Bir de özür diliyor. Neymiş sinirlendirdiysemmiş. Kas yığınından başka bir şey değilsin."

Olanları kafamdan atıp bugün ki programıma odaklanmaya çalıştım. Ah bugün büyük gündü... en yakın arkadaşım için hazırlanacaktım bugün. Kardeşim olsa belki bu kadar severim diye düşündüğüm insanın bugün ilk iş yerine gidişim olacaktı.

Duygu;

Her sorunumda bana kucak açan, yanımda olacağını ta sekiz yaşındayken verdiği sözle -hala- yerine getiren, benim tek arkadaşım. Bana yardımları yabana atılamayacak kadar büyüktü. Özellikle annemle babamın ayrıldığı zamanlar da bana "her şey geçecek, bak görürsün. Hem sana en güzel oyuncağımı vereceğim, ben onunla oynayınca hep iyi hissederim sende öyle olacaksın."dediği kadife yumuşaklığındaki sesiyle beni güzel şeylere inandırışı belki de hayata sıkı sıkı tutunup şuan ki hayat standartlarına ulaşmamı sağlamıştı.

Her zaman şaşırırdı bana Duygu "sen psikologsun her şeyi nasıl atlatman gerektiğini bildiğin halde yine de üzülüyorsun." derdi terzi kendi söküğünü dikemez misali bende kendi hayatımda ki çatlaklarımı onarmada sorun yaşardım bazen.

Acısıyla tatlısıyla bitirdiğimiz üniversitelerden mezun olduktan hemen sonra işimizi elimize alacak kadar zeki ve hızlıydık. İkimizin de işinde ilk yılıydı. Tecrübesizdik belki ama hırslı, kanı deli akan iki yetişkin olmuştuk artık. Ben iş yerimi üç ay önce açmışken onun ortak olduğu şirket macerası henüz yeni başlamıştı. Üniversiteden bir arkadaşının şirketine ortak olup en zirveyi gözüne kestirmişlerdi.

Düşünceler arasında eve ulaşmıştım. Her zaman geç kalıyordum gideceğim yerlere ama bu kez kararlıydım tam vaktinde orada olmaya. Hemen kendimi duşa attım...

***

Aynadaki yansımamdan kendime bakıp son kontrollerimi yaptım. Hoş bir uyum vardı üzerimde bu uyum göz okşayan cinstendi. Uzun düz sarı saçlarım bu kez iri dalgalarla belime doru yol yapmıştı. Üzerime giydiğim sarı spor elbisem diz kapağımdan bir- bir buçuk karış üzerindeydi. Akşam havanın serin olma ihtimaline karşı yarım kot bir ceketimi alıp spor ayakkabılarımı ayağıma geçirmiştim. Hafif bir makyajla da hazırlığıma son noktayı koyup saate göz attım. Ah yine geç kalacaktım...

Hızla arabama doğru yürüdüm. İstanbul'un trafiğini de hesaba kattığımda daha da geç kalacağımı anlamam fazla uzun sürmedi. Normalde bu kadar trafik olmazdı ama ileride kaza olmuştu sanırım. Trafik açıldıktan sonra hızlı bir şekilde şirketin yolunu tuttum. Kapıda beni karşılayan Duygu'yu görünce hızla arabamı valeye verip ona doğru koşup sarıldım...

***

Şirketi kesinlikle kocamandı. Birçok yeri gezip bana tanıtmıştı Duygu. "İlk iş deneyimim için çok büyük bir yer ve bir o kadar da büyük şans." dediğinde kafamı onaylarcasına salladım.

"Bana sorarsan senin için ideal bir yer. Sen çok hırslısın Duygu bahsettiğine göre ortağında öyle görünüyor çok kısa sürede iyi yerlere geleceksiniz."dediğimde beni tutup kendine doğru çekti ve en içten samimiyetiyle sarıldı. Sonra birden geri çekilip "hadi ama daha sana odamı göstermedim bile."deyip elimden çekip beni asansöre doğru sürükledi.

O kadar heyecanlıydı ki, bende bu duruma ortak olup ona ayak uydurdum. Kendi iş yerimi düzenlerken ki heyecanımı düşündüm. Duygu'yla haftalarca uğraşlarımız... benden belki daha fazla heyecanlıydı bu durum suratımda bir gülücük bıraktı. Odasına doğru ilerlerken hemen kapının arada ellerinde dosyalarla ilerleyen kadına seslenip "Nazan bize ikişer kahve lütfen biri şekerli olsun biri orta."dediğinde hemen cevap geldi "tabii Duygu Hanım."

Aslında hanım denmesine hala alışamamış olacağız ki gözlerimiz birbirinde buldu o an. Bu duruma gülümseyerek odaya geçtik. Odasına girdiğim de ona aldığım ilk iş hediyesini baş köşede durmasıyla kendimi daha da bir mutlu hissettim ikimizin resmini tam onun istediği çerçeve ile çerçeveletmiştim. Anılarını her zaman yanına taşımayı seven arkadaşım için mükemmel bir hediyeydi bu. Koltuklara yerleştikten sonra "burası gerçekten mükemmel." dediğimde "biliyor musun burayı tasarlarken hemen bitsin istedim çünkü sana göstermesi daha heyecanlı." cevabını aldım. Dudaklarımda ki kocaman gülümseme gözlerime doğru kaydı...

BİRKAÇ SAAT SONRA...

Zaman o kadar hızlı geçmişti ki ancak gözüm saate takılınca bunu fark edebilmiştim. Zaman kavramını Duygu'nun yanında kaybediyordum. İş muhabbetti bitince bugün olanlar istemsizce dudaklarımdan döküldü. İşin garip yanı makarada ki iplik misali ardı arkası kesilmeden hepsini anlatmaya koyulmuştum.

"Bugün sahilden kaçtım..."derken gözlerimi boşluğa kilitledim. "hiç gidesim yok hem de."

Gözlerim Duygu'da değildi ama verdiği tepki dalgası gelip gözlerimin önüne dikilmişti. Verdiği tepki o kadar normaldi ki. Orası benim sekiz yaşından beri kaçıp sığındığım tek yerdi. Ağzı olsa anlatacak o kadar çok şeyi olurdu ki. Hiç bıkmadan usanmadan babama olan nefretimi dinlemiş, göz yaşlarımın hepsine şahit olmuştu. Özel yerimdi orası benim ve bunu bilip beni orada bulabilen tek kişiydi Duygu.

"Sen... oradan kaçtın... hayatta inanmam."dediğinde hikayeyi anlatmaya başladım.

"... işte arabaya atlayıp kaçtım... Bak oraya haksızlık ediyorum farkındayım ama hep o Kas Yığını yüzünden."derken sesimde hakim olamadığım bir öfke vardı.

"Biliyorum hayatına kimseyi güvenip almazsın. Ama orası.. o büyülü yerde bir adamla tanışıyorsu-" cümlesini tamamlamasına izin vermemiştim.

"Sen tam olarak dinlemedin galiba Duygu. Kaçtım diyorum hem o adamdan hem de sahilimden benim sahilimden..."

Nefesimin kesildiğini hissetmiştim, böyle bir şeyin olma ihtimali bile yoktu. Ellerimin üzerine yerleştirilen ellere kaydı bakışlarım. Tıpkı sekiz yaşında ki gibi...

"Tamam, sustum. Bu senin hayatın ve sen ne karar verirsen ver ben senin yanında olacağım."

HER KALP KENDİ ŞARKISINI SÖYLERHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin