8. Bölüm

191 10 12
                                    

Sabaha karşı uyandığımda Taehyung ve Sung yerlerimde yoktu. Yavaşça ayağa kalkıp dışarıya çıktığımda Doktor Jeong ile karşılaştım.

- Günaydın Jeong Bey
Jeong- Günaydın
- Sung nerede? Neden odasında değil?
Jeong- Kendisine kan veriliyor. Sabaha doğru kötü olduğu için yoğun bakıma aldık.
- Peki teşekkür ederim

Saygıyla eğilip yanından gittim. Yoğun bakım odasının yerini bulmak için yavaşça koridorlarda dolaşmaya başladım. Neden sormadıysam, ısınamadım gitti şu adama!. Yoğun bakım odasının tabelasını gördüğümde adımlarımı hızlandırdım. Koltukta oturan Tae'yi görünce yanına doğru yaklaştım. Tae beni görünce ayaklandı. Ne oğlum? Dövmeye gelmiyorum.

- Tae nasıl durumu? Sabaha doğru kötü olmuş.
Tae- Sen nereden öğrendin?
- Doktor Jeong söyledi.
Tae- Ah pekala. Şu an kan veriliyormuş. Hemşire az önce söyledi. Durumu iyi fakat artık ortağın olamayacak. Bu üzücü bir durum.
- Maalesef öyle. Biliyorum... Ama bak iyileşecekmiş. Ben onu ziyaret ederim. Önemli olan iyi olması değil mi?
Tae- Haklısın, öyle.
- Ya sen? Halsiz gibisin, canın sıkkın gibi. İyi misin?
Tae- Bilmiyorum, başım dönüyor biraz.
- Sen çok yorgunsun bence. Eve git artık, dinlen. Evden başkasını gönder ya da ben buradayım. Sen bilirsin.

Olumlu bir şekilde kafa sallayıp gitti. Gözden kaybolana kadar arkasından baktım. Ona minnettarım. Ben salak gibi uyurken o vardı Sung'un yanında. Koltuğa oturup elimi başımın arasına aldım. Telefonumu açıp biraz göz gezdirdim. Jimin mesaj atmıştı. Mesajını açtığımda " Nasılsın? " yazısıyla karşılaştım. Normaldi. Pek konuşamamıştık. Mesajına karşılık " İyiyim. Ya sen? " yazdım.

Mesajı atınca nedensizce kötü hissettim. Ona soğuk mu davranmalıydım? Beni seviyordu ve ben ona bir şeyler hissetmiyordum. Ya da hissediyor muyum onu bile bilmiyordum. Doğru olan hissetmememdi. O benim iş arkadaşımdı, ötesi yoktu. Umuda kapılır da üzülür diye korkuyorum. Ama soğuk davranırsam da üzülecek. En iyisi eskisi gibi davranmak yoksa bu işin içinden çıkılmaz.

Telefonu kapattım. Ayağa kalkıp koridorda gezindim, hastane duvarları işte birsürü yazılar. İşsizdim bu yazılara kalmıştım artık. Yazıların en baş köşesine geçtim ve okumaya başladım. Yan tarafıma bakmadan yan yan ilerliyordum. İlerledim ilerledim ve bir şeye çarptım. Ya da birisine.

Yüzümü buruşturarak döndüğümde karşılaştığım kişi, pardon kişi mi dedim? Kişiler! Tae hariç hepsi gelmişti. Lan burası hastane. HASTANE! Öyle herkesin topluca gelebileceği bir yer değil. İçerisi hasta dolu ve onların huzura ihtiyacı var.

En önde kocaman gamzeleriyle gülümseyen Namjoon'un koluna minik bir yumruk attım.

Jane- Oha! Devamınız yok mu?
Namjoon- Jane sana yemek getirdiiiik
Jane- Sus sus! Bağırma. Bir sürü hasta uyuyor sabahın köründe. Biriniz gelseydiniz? :)
Jungkook- Bak Yoongi yok. O uyuyor. Ayrıca Jin de yok. O yemek yiyor, bir yandan da uyuyor. 4 kişiciğiz. :)
Jane- Neyse neyse yürüyün Sung'un odasına gidelim. Burada böyle durmamalıyız.

Önden köy ağası gibi yürümeye başladım. Arkamı döndüğümde ördek yavrusu gibi arka arkaya yürüyorlardı. Şirinlerdi ve Jungkook Hoseok'u uyanması için tokatlıyordu. Jimin masum masum yazılara göz gezdiriyor, Namjoon yemek poşetiyle flörtleşiyordu.

Odaya geldiğimizde hepsi içeriye girdi bende klimayı açtım. Hoseok kendini koltuğa attığında Jimin ayağına vurdu.

Jimin- Kalk öküz! biz nereye oturacağız?
Hoseok- Ama uykum var.
Jane- Şuraya yatabilirsin

Hayat Listesi /PJM✔Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin