-IV- Pazarlar Ve Sözde Pazarcılar

2.7K 122 69
                                    

"Ah, cidden mi ya?" dedim yüzümü ekşiterek ve devam ettim, "Senin gibi yakışıklı birini bu kıyafet içinde görmek midemi bulandırıyor." dedim.

"Düşüncelerin umrumda değil." dedi düz bir yüz ifadesiyle.

Ortamdaki sis de yavaş yavaş dağılmaya başlayınca birşeyler yapmam gerektiğini anladım.

"Tamam beni yakaladınız." diyerek yapmacık bir şekilde gülüp, ellerimi kaldırarak adama arkamı sakince döndüm ve, "ama bu kaçamayacağım anlamına gelmez." diyerek yine hızla ona dönüp sağ elimle yüzüne yumruk çaktım. İksirlerin güç artışı yüzünden adam, geriye doğru hızlanıp düştü ve öksürmeye başladı. O sırada sol taraftan gelen başka birinin tekmesi ile eğilip tek bacağımı zeminin üstünde tutarak döndürdüm ve adama vurdum. Hızlı ve sert vuruş yüzünden adam acıyla bağırarak yere düştü.

Etrafımdaki sisten her ne kadar etkilenmesem de, görünüş alanım dardı ve herhangi bir saldırıya karşın açık vermemeliydim.

"Güçlüsün, ama bu bize karşı yeterli değil." yakışıklı adam kalkıp üstünü silkelerken bunu söyleyince derin bir nefes alıp verdim.

"Krallığın işi gücü yok, benim için ordu göndermiş." dedim. İronikti, ama gerçekti.

"Karşı gelene en ağır ceza verilir. Yani senin için değil, karşı geldiğin için bir ordu var." diyen yakışıklı adama dönerek güldüm.

Cahil insanlar, ne güzel konuşabiliyordu bilmedikleri şeyler hakkında.

"Krallığın büyü okullarında ne haltların döndüğünden haberin bile yok değil mi? Ordakileri nasıl yürüyen bir ruh haline getirdiklerini bilmiyorsun bile. " dediğimde adam kaşlarını çatmıştı.

Birkaç saniye duraksadıktan sonra etrafına baktı ve, "Askerler, sisin olmadığı alana çıkın ve ben emir verene kadar girmeyin." dedi.

Buna karşın kaşlarımı çatıp, geri çekilen askerlere göz attım. Neden böyle bir emir vermişti?

"Ruh gibiden kastın ne?" dediğinde bu ilgisine karşın daha da kaşlarımı çatılmıştı.

Bakışlarımı ona çevirerek yaklaştım ve, "Senin gibi bir askeri ne kadar alakadar eder ki bu?" dedim iğrendiğimi belli ederek. Kurduğum cümleye sinirlenmişçesine boynunu kıtlattı.

"Bak büyücü, yaşamak istiyorsan sorularımı cevaplamalısın. Yoksa kellenle konuşurum."

Güldüm. "Belki o sana daha fazla cevap verir, hem şu an sana vereceğim cevaplardan sonra yaşayacağım ne malum?"

"Yaşayabilirsin teslim olursan, olmazsan da cevaplayana kadar birkaç dakika daha nefes alabilirsin." dedi gülümseyerek.

Ah, keşke esprileri de yüzü kadar iyi olsaydı.

"Anlaşma yapalım, sen beni buradan salacağına ve bu günlük askerlerine yakalama emri vermeyeceğine söz ver. Ben de sana bütün kanıtlarla krallığın ne işler çevirdiğini göstereyim?" dedim fısıldayarak.

"Senin gibi bir büyücüye neden inanayım?" dediğinde gülerek geri çekildim.

"Benim gibi bir büyücüden neden bilgi istiyorsan, aynı sebepten." dedim ve etrafıma bakıp devam ettim, "ama yine de bir bağ istiyorsan." deyip cebimdeki çakıyı çıkararak sol avcumu boydan boya kestim. Ardından çakıyı ona uzatıp, "Sağ avucunu benim gibi kestikten sonra el tokuşturup, anlaşma şartlarını öne süreceğiz. Eğer iki tarafa kabul ederse kan bağı sözü olacak ve tutmayan ölecek. Ama anlaşmayı en başta reddedip, hayır dersen anlaşma kabul görmez. Herşey senin elinde yani. Ayrıca bu tarz büyüleri krallık eğitiminde verdiklerine eminim. Yani, seni kandırmayacağıma emin olabilirsin." dedim.

 Büyücü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin