-XII- Parıldamayan Yıldızlar Ve Dilekler

2K 144 76
                                    

"Buradan gidildiğine emin misin?"

Altrincham'ın bilmem kaçıncı sefer yolu sorgulamasına karşın en son dayanamayarak gözlerimi devirdim. Yol karanlıktı ve ormanın içerisindeydi. Yerleşim yerimiz kaçakların bulunduğu, dağ eteklerine yakın olduğu için endişesini anlıyordum ancak bu kadarı da fazlaydı.

"Evet, senelerce burada yaşadığımı göz önünde bulundurursak, eminim Altrincham." dedim ve kaşlarımı çattım. "Sadece ilerle işte."

"İsmim ne de güzel yakışıyor dudaklarına." demesine karşın gözlerimi yumup derin bir nefes aldım.

"Sınanıyor muyum, tanrım?" dedim ve nefesimi bıraktıktan sonra, "Ben senin ağzına yapıştıracağım bir tane hangisi daha çok yakışıyor karar vermek zorunda kalacaksın." gülmeye başlamasıyla beraber onun tamamiyle iflah olmaz biri olduğunu anlamıştım.

"Önümüzü zor görüyoruz, o yüzden sordum ya."

Üşüdüğüm için ellerimi birbirine sürttüm ve onu duymazlıktan gelerek susmayı tercih ettim.

"Belki de kendi başına gitmeliydin." dediğinde ellerimi bacaklarıma indirdim.

"Evet, belki de daha hızlı varırdım." dedim acımasız çıkmasını umduğum bir tonla.

"Bu gün şanslı olduğumuzu söylemiştim değil mi size bayler ve bayanlar?" sağ taraftan gelen sesle beraber ağaçlara doğru gözlerimi diktim.

Ağaçların arasından ilk önce bir adam belirdi, yavaş adımlarla beraber bulunduğumuz taşlı yola gülümseyerek ilerledi. Gür sakalları vardı ve kafasına keçeli kumaştan bir şapka takmıştı. Taktığı şapka yüzünün bir kısmını gölgede bıraksa da, göz renginin koyu olduğunu ve de sağ gözünün üstünde yara olduğunu anladım. Üzerinde krem rengi salaş, uzun bir ceket vardı ve uç kısımları yer yer yırtılmıştı. Belinde küçük bir kabza vardı ve kırmızı atkı takıyordu. Altındaysa büyük geldiği belli olan bol bir pantolon bulunuyordu. Sağ elinde tuttuğu - alkol olduğunu tahmin ettiğim - şişeyi dudaklarına götürüp, diktiğinde arkasından siyahi bir kadın belirdi. Saçları koyu kırmızıydı ve de sıkı bir örgüyle toplanmıştı. Rengini seçemediğim, koyu renk gözlere sahipti, çenesinde ise bıçak yarası olduğunu tahmin ettiğim bir iz bulunuyordu. Üzerinde deri bir ceket vardı. Adamın ceketine karşın deri olan, yeni ve sağlam görünüyordu. Kaşlarım havalandığında istemsizce sırıttım.

"Ceketini sevdim."

Kadın dediğimi duymasına karşın sert bakışlarını çekmeden bizi süzmeye devam etti. Sonrasında, arkasından birkaç kişinin daha ağaçların arasından çıktığını gördüm. Kaçak korsanlara denk geldiğimizi anladığımda ise yüzümdeki gülümseme silindi.

"Altrincham, tanıştırayım. Bunlar yerli çobanlarımız!" diyerek Altrincham'a bakmaya çalıştım. Kaşlarını çatmış, bir eli kabzasının üzerinde yer edinmiş şekilde ormandan çıkan insanları izliyordu. Gözlerimi ondan ayırıp, en başta çıkan adamı tekrar süzdüm.

Sürekli bir olay yaşanıyor olması benim uğursuzluğumdan dolayı mıydı yoksa yanımda Altrincham olduğu için mi böyle şeyler yaşanıyordu, bilmiyordum. Ancak hoşnut değildim.

"Merhaba güzel hanımefendi," bana yaklaşan şapkalı adamla beraber kaşlarım çatıldı. Altrincham önüme doğru geçtiğinde, adam da adımlarını durdurdu, "ve yanındaki tasmasız köpek."

Altrincham'ın gerildiği cübbesinden bile belli olurken tekerlekleri çevirdim ve adama yön alarak Altrincham'ın soluna geçtim.

"Sana da merhaba çirkin korsan ve deri ceket." diyerek kadına baktım. Gülümseyip, bakışlarımı tekrar adama çevirdim. "Gecenin bu vaktinde ne hoş sürpriz, yoksa deri ceketini mi vereceksin?" Adam gülmeye başladığında, ağzından salyaları çıktığı için görünen kısım dışındaki dişlerinin kırık olduğunu anladım ve iğrenerek yüzümü buruşturdum.

 Büyücü Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin