vier.

1.2K 92 8
                                    

Yosun'un gelişinden 1 yıl, okulların açılmasından 2 ay kadar sonra,

"Seni seviyorum."

"Pardon?" diyerek yanıma oturan Elif'e döndüm.

"Seni seviyorum işte Kaya." dedi Elif. Yosun'un yakın olduğu birkaç kişiden biri.

"Ne yapabilirim?" dedim. "Lezbiyen değilim."

"Sadece söylemek istedim ve-"

"Söyledin işte. Artık gidecek misin?" dedim sinirli bir şekilde.

"Bu kadar kaba olma. Kalbimi kırıyorsun. Cidden."

Güldüm.

"Ne yapabilirim, Elif?"

Gözleri doldu.

"Ne de kolay ağlıyorsun​uz! Siz bir takım insanlar, ne de kolay ağlıyorsunuz! Gözyaşlarınız olmasaydı neyle müdafaa edecektiniz kendinizi? Bir takım insanlar var ki, onlar ağlamıyorlar. Ağlamak onlara zor geliyor.Bir incir ağacına asılmaktan daha zor." dedim ve durdum. "Der Necip Fazıl bir kitabında. Bilir miydin Elif?"

Kafasını iki yana salladığımda güldüm. "Şaşırtmadı."

Ayağa kalkıp ona baktım. Kafası eğikti.

"Bak Elif, ben seni sevmem. Beni sevdiğinde de üzerim. Gidip başkasını sev demekten başka elimden gelen bir şey yok. Eğer ufacık aklın varsa benim ne kadar soğuk, acımasız biri olduğumu anlamışsındır. Demek istediğim, gözünün yaşına bakmam. İstediğin kadar, ağlayabildiğin kadar ağla. Seni sevmem. Sana acımam."

Elimi yüzüne götürüp kendime doğru kaldırdım. "Ulaşılmaz biri olduğumu düşündüğümü, düşündüğünü biliyorum. Ancak değilim. En ulaşılabilir insanım. Ama kendime bunu yapamam. Sen de yapma. Yapacaksan git iyi birini sev."

Ağlamaya başladığında etrafımızda birkaç kişi toplanmıştı. Yosun da oradaydı.

"Ne oluyor?" diye yanıma gelerek fısıldadığında omuz silkip Elif'i gösterdim.

"Bence ona sorman gerek." dedim ve arkamı dönüp yürüdüm. Hiçbir şeyi umursamıyormuş gibi gözüküp Yosun'un ne yapacağını çok fazla düşünerek.

Okul Çıkışı.

Ders bitmiş. Herkes gitmek için toplanıyor. Ayağa kalkıp, geriniyorum. Uykudan yeni kalkmışlığın hissiyatı var üzerimde. Çantamı omzuma alıp kapıdan çıkarken sen Yosun, sen beni durduruyorsun.

"Beraber yürüyelim mi?" diye soruyorsun.

Yolumuz hep aynı Yosun. Hep beraberiz. Sadece hiç yan yana gelemiyoruz, diyorum içimden.

Kafa sallıyorum ve kapıdan çıkıyorum senin gelmen için yavaş adımlarla. Çantam sağ omzumda, sen solumda. Sen hep solumda.

Yavaş yavaş acelemiz yokmuş gibi yürüyoruz. Okuldakiler bize garip garip bakıyor. Kafamı sana çeviriyorum. Beni izliyorsun. Yutkunup elimi kısacık kestirdiğim saçlarıma götürüyorum. Hiçbir şey olmamış gibi davranıyorum ama beni izlemiş olma düşüncen beni terletiyor. Saçımla oynadıktan sonra elimi pantolonuma siliyorum ve önüme dönüyorum. Biraz hızlı yürüyorum. Yetişemiyorsun. Sonra duruyorum, elini kavrıyorum.

"Hızlı yürümen için." diyorum sana dönmesemde ellerimize baktığını biliyorum.

"Ellerin her zaman soğuk mudur?" diye soruyorsun. Kafamı sallıyorum.

Anladığına dair bir ses çıkarıyorsun. Ve elimi daha sıkı kavrıyorsun. Senin sıcaklığı beni yakıyor.

Okul kapısından çıkıyoruz. Ellerimiz hâlâ birbirine bağlı. En yakınlarımla bile el tutuşmamışken seninle tutuşuyorum.

Tenin, tenimde.

Bir süre sonra ellerimizi ayırıyorum. Bu kadarı kâfi diyorum. Daha fazla kapılma.

"Ben Elif hakkında konuşmak için çağırmıştım, seni." diyorsun, beni kendin istediğin için çağırmamışsın. Sinirleniyorum. Dişlerimi sıkıyorum. İhanete uğramış gibi hissediyorum. Ve hayallerim birer birer yıkılıyor.

Ne olabilirdi ki aptal? Ne olabilirdi?

"Onun hakkında konuşmak istemiyorum. Söyleyeceğimi söyledim. Ben birini sevemem. Bu olmaz." diyorum, öfkeme rağmen sakin ve kısık bir ses tonuyla.

İnsanları sözleriyle yok etmesiyle tanınan ben, o kırılmasın diye konuşmaktan korkuyorum.

Kafasını sallıyor.

"Ona karşı biraz kibar-"

"Olamam." diyerek lafını kesiyorum. "Benim kibarlığım kimsede işe yaramıyor."

"Nereden geliyor bu eminliğin, anlayamıyorum."

"Ah çok özür dilerim diyorum." sesim kontrolden çıkıyor. Artık sinirim sesime yansımış. "Seninle yürümeyi kabul ederek bir kibarlık yaptım. Ancak sen hemen beni yargılamaya başladın iki lafımda. Ha bir de beni kullanıyorsun. Yakın arkadaşın için. Ben kimsenin sevgi alabileceği bir oyuncak değilim."

Susuyorsun. Özür dileyen bir ifadeye bürünmüşsün.

Ben de susuyorum. Konuş demek istiyorum. Diyemiyorum. Susuyorum. Sonra sessiz sessiz yürüyoruz. Onu evine bırakıyorum. Sonra bir ağacın arkasına saklanıp ağlıyorum. Ama o asla görmüyor. O hiç görmüyor.

Sonra bugün bitiyor ve yine okuldayız. Diğer günlerden farklı bir sırayla karşılaşıyorum. Bir tane çikolata ve üstüne yapıştırılmış post it.

'özür dilerim.'

Yazını tanıyorum. Özür diliyorsun.

Gözlerim istemsizce seni buluyor. Tepkimi izliyorsun. Dudakların hafif aralık.

Post-iti buruşturup çöpe, çikolatayı arkadaşıma atıyorum. Bunca zaman yaptıklarından, beni aşağılamasından, kırmasından pişman olup özür dilememişsin. Şimdi de gerek yoktu. Ona bir yıl boyunca yalvardığım veya peşinden koştuğum gerçeği hepimize yeterdi.

öyle güzelsin ki kuş koysunlar yoluna|gxgHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin