1.5

6.3K 400 134
                                    

"Az sonra toplantınız var, Bayan Chaeyoung." Sekretere kafamı sallayıp, masadaki eşyalarımı topladım ve toplantı odasına doğru ilerledim.

Bu toplantı, diğer toplantılara nazaran çok daha önemliydi. Şirketin gelirleri bu toplantıya bağlıydı.

Odaya girdiğimde, Park ailesi ve Kim ailesi karşılıklı oturuyordu. Gülümseyip, en baştaki yerimi aldım.

"Umarım bekletmemişimdir. Hepiniz hoşgeldiniz." Herkes gülümseyip karşılık verdi. Jimin tam çaprazımda kalan sandalyeye oturmuştu. Bu yüzden biraz heyecanlıydım.

Bir kaç dakika şirket hakkında konuştuk ve konu en sonunda iş birliğine geldi. "Park Chaeyoung, şirketiniz gerçekten çok yüksek gelirler elde ediyor. Kim ailesi olarak, sizinle her işe adım atmaya hazırız."

Yüzümde gurur verici bir gülümseme yer edindi. Kim ailesinin şirketi, Kore'nin en çok gelir elde eden şirketlerinden olduğu için bu beni sevindiriyordu.

Park ailesine baktığımda, onlarda artık şirketin bir parçası olduğu için, yüzlerine muzip bir gülümseme yerleştirmişlerdi.

"Sizinle çalışmak, benim için bir onurdur, Park Chaeyoung." Kim Jongin'e karşı, başımı eğip gülümsedim. Bu şirket, Kore'nin en büyük şirketi olacaktı.

𓍯

Şirket ve gelirleri hakkında uzun bir süre konuşmuş; ardından odama çekilmiştim. Kapının açılma sesini duyup, oturduğum koltukta doğruldum.

Jimin, gülümseyerek yanıma oturmuş, ve omuzlarıma masaj yapmaya başlamıştı. Bu beni fazlasıyla rahatlatıyordu. Bir süre sonra yüzümü ona taraf çevirdim.

Gülümseyerek yüzüme bakıyordu. "Sence Kim Holding ile birleşerek iyi bir şey mi yaptık?"
"Neden böyle düşünüyorsun? Elbette iyi bir şey yaptık sevgilim."

Gülümseyip yüzüne doğru yaklaştığım sırada, kapı aniden açıldı. Hızla kendimi geriye çekip, kimin geldiğine baktım. Kim Jongin, şaşkın bir şekilde bize bakıyordu.

Dudağı yana doğru kıvrılırken, küstah bir şekilde konuştu. "Pardon, böldüm sanırım. Siz devam edin, iyi şanslar."

Yüzümün kızarmaya başladığını hissediyordum. Tanrım, bu ne kadar utanç verici bir şey böyle.

Hızla ayağa kalkıp, masama oturdum ve bilgisayardan bir şeylere bakmaya başladım.

Jimin kıkırdayıp, yanıma geldi ve dolgun dudaklarını boynuma bastırdı. Gülümseyip ben de aynısını ona yaptım. Biz böyle devam ederken, telefonumdan bildirim sesi geldi.

Zorla Jimin'den ayrılıp, telefonumu elime aldım. Bilinmeyen bir numaraydı. Attığı mesaja baktığımda, bir fotoğraf göndermişti. Daha kötüsü bu fotoğraftaki ev, Lisa ve Jungkook'a aitti.

Hızla yerimden kalkıp, Jimin'e baktım. Kafasını, 'ne oldu' anlamında sallayıp kaşlarını çatmıştı.

Mesajı ona gösterdiğimde, yutkunduğunu gördüm. Elimden tutup beni dışarı çıkardı. Etraftaki bakışları umursamadan...

Hızla otoparka doğru ilerleyip, arabasına bindik. Benden çok telaş yapması, açıkçası beni düşündürüyordu.

Evlerinin uzak olmaması ve Jimin'in hızlı sürmesinin verdiği etkiyle eve varmıştık. Arabadan inip koşarak kapılarını çaldım.

Bir süre açılmadı. Defalarca çaldım, açılmadı. İçeriden hiçbir şekilde ses gelmiyordu. Korkudan ellerim titriyor, kalp atışlarımın sesi duyuluyordu.

"Siktir!" Yanımdaki bedene baktığımda, etrafa baktığını gördüm. "Jimin kapı açılmıyor, ya bir şey olduysa?"

Dudağını yalayıp, gözlerini bir süre yerde gezdirdi. "Belki bize oynanan bir oyundur, hemen telaş yapmayalım. Sakin olalım."

Gözlerim şaşkınlıkla açıldı. "Jimin böyle bir şaka olur mu?! Bilinmeyen bir mesajdan bana Lisa ve Jungkook'un evinin fotoğrafı geliyor. Ardından evlerine geliyoruz ve bıraksak yıllarca evde kalacak çiftimiz, kapıyı açmıyor. Bu eve girmeliyiz, hemen!"

Sakince kafasını salladığında, zafer kazanmış gibi gülümseyip, hızla içeriyi gösteren bir cam aramaya başladım. Ve bingo! Salonu tamamen gösteren bir cam vardı.

Müstakil bir evde oturdukları için, cam yere yakın bir yerdeydi ve boyum uzun olduğu için yetişiyordum.

İçeriye bakabildiğim kadar bakmaya çalıştım. Fakat gördüğüm şey, kalbimin ortasının acımasını sağlıyordu.

Lalisa ve Jungkook, yerde kanlar içinde yatıyordu. Hızla elimi ağzıma götürüp, deli gibi ağlamaya başladım. Jimin yanıma gelip içeri baktığında, onun soğukkanlı bir şekilde yutkunduğunu gördüm.

Titreyen ellerimle çantamdan telefonumu çıkarıp, ambulansı aramaya başladım. Telefonun öbür ucundan ses gelince, ağlayan sesimle konumu onlara söyledim.

Telefonu çantaya koyup, etrafa bakınmaya başladım. Yerde taş gördüğümde, hızlıca alıp cama fırlattım. Camın kırılma sesi, aynı kalbimin sesi gibiydi.

Benden hızlı davranan Jimin hızla içeri atlamıştı. Ardından ben de hızlı bir şekilde içeriye girdim.

Durmak bilmeyen gözyaşlarımı elimin tersi ile silip, yanlarına çöktüm. "Chaeyoung, bunu kim yapmış olabilir?"

Sesi titreyen Jimin'e bakıp, bilmiyorum anlamında başımı salladım ve tekrar ağlamaya başladım.

Elimi Lalisa'nın yanağına koydum ve okşamaya başladım. "Ah benim meleğim. Bizim seninle ne güzel hayallerimiz vardı. Sen daha Jungkook ile evlenecektin. Sakın ölme canım, sakın ölme."

Öldüğünü bildiğim halde bunu söylüyordum. Ne acınası... Jimin'de aynı şekilde Jungkook ile konuşuyordu. Ağlamamak için kendini zor tuttuğu, titreyen sesinden belliydi.

Kısa sürede onlar çok iyi anlaşmıştı. Dışarıdan siren sesi geldiğinde, Lalisa'nın elini sıkmaya başladım. Eğer hala bilinci yerinde ise, yanında olduğumu bilmesi lazımdı.

Kapı çaldığında, titreyen bacaklarım ile hızlıca kapıya yöneldim ve açtım. İçeri sedye ile girdiklerinde, benim gözüm sadece Lalisa ve Jungkook'u görüyordu.

Deli gibi haykırmak istiyordum. Ben Park Chaeyoung isem, bunu kimin yaptığını bulup, cezasını ona çok ağır bir şekilde ödetecektim.

Jimin beni kolumdan tutup dışarı çıkardı ve arabaya bindirdi. Hızlı giden ambulansı, hemen arkasından takip ediyorduk.

Korkuyordum.İçimde hala yaşayacaklarına dair bir umut kırıntısı vardı. Bu acıyı daha önce tatmamıştım ve tatmamayı tercih ediyorum.

Ambulans, hastanenin önünde durduğunda, bizde hemen arkasında durup arabadan indik.

Sedyeleri büyük bir hızla götürürlekren, biz sadece onları arkadan takip ediyorduk. Şuan tek dayanağım Jimin'di.

O olmasaydı ne yapardım bilmiyorum. Lalisa ve Jungkook'u anında ameliyata almışlardı.

Ne yani, bu kadar çabuk muydu? Tanrım, sana yalvarıyorum, onları kurtar.

boka sarmamıştır inş

that bitch | jiroséHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin