İyi okumalar...
𓍯
"Canın yanıyor mu?" diye sordu Jimin sırtımdaki yastığı düzeltirken. Ona zoraki bir şekilde gülümseyip başımı olumsuz anlamda salladım.
"Canım yanmıyor. Ama onun yanmalı." dediğimde o da beni onayladı.
Jimin beni yine o dağ evine getirmişti. Saat gecenin kaçıydı bilmiyordum. Bana kendi kıyafetlerinden vermiş, şömineyi yakmıştı. Haliyle dışarısı da kardan bembeyaz olmuştu.
"Ne yapacağız şimdi? Jihyung eve gelmiştir. Herkesin öldüğünü ve benim olmadığımı görünce.."
"Woojin ona yerimizi söyleyecek ve sen ve ben onlar buraya gelirken hazır olacağız." diyerek devam ettirdi lafımı.
Telefonunu çıkardı ve bir navigasyon açtı. Bana gösterdiğinde, kırmızı noktanın Jihyung'un ve benim köşkümüzün önünde olduğunu gördüm.
"Jihyung'un arabasına GPS taktım. Buraya gelmek için arabasına bindiği anda haberi gelecek."
Jimin'in zekasına hayrandım.
"Geliyor." dedim parmağım ile hareketlenen kırmızı noktayı gösterirken. Baktı ve sonra beni yavaşça kaldırdı.
"Nereye?" dedim.
"Yatak odasına."
𓍯
"Ya yapamazsam?" diye sordum tedirgince. Jimin bana verdiği silahı ellerime yerleştirdi ve ellerimin titrememesi için nefesimi tutmam gerektiğini söyledi.
"Yapabilirsin, sadece onu herhangi bir yerinden vur. Ayağı ya da omuzu. Sonra ona istediğini yaparsın." onu başımla onayladım. Yatak odasına gelmiştik, ikimizde 'sözde' seviştik numarası göstermek için yatağa girmiştik. Ama merak ettiğim, ne ile karşılaşacağımızdı.
"Yaklaştı." dedi Jimin telefonuna bakarak. Telefonu kapatıp, komidine koydu. Daha sonra yatağa yattı. Bende onun ile aynısını yaptım ancak kalbim o kadar hızlı atıyordu ki, kalp atışlarımı duymasından korkuyordum.
Belimde bir el hissettim. Beni kendi vücuduna yaklaştırıp başımı göğüsüne koyarken saçlarımı okşadı. Ve en az benim ki kadar hızlı atan kalp atışlarını duyamama izin verdi.
"Sakin ol. Sana zarar vermesine izin vermeyeceğim." korkum dinmeye başladığı anda dış kapının kırılma sesi vücudumu titretmişti. Ama Jimin hâlâ soğuk kanlı davranıyordu.
"Sadece dikkatli ol. Korkmana gerek yok." diyerek beni sakinleştirdi.
"Neredesiniz ulan! Geberteceğim ikinizi de!" Jihyung'un bağırışları evin içinde yankılanırken yavaşça her odanın kapısını kırarak etrafa bakınıyordu büyük ihtimal.
"Geliyor, hazır mısın?" dedi Jimin.
Hazır değilim desem de ne fark edecek ki?
"Hazırım." dediğim anda odanın kapısı kırılarak açıldı.
Jimin ve benim rolümüze bürünmenin zamanı gelmişti.
Ben korku ile sadece siyah bir gecelik olan üstümü hemen çarşaf ile kapattım. Jimin ise doğruldu.
Çıplak göğüsü ve albatros dövmesine eşlik eden kaslarıyla birlikte.
Jihyung silahını bize doğrultmuştu ve oldukça sinirli görünüyordu. Ama fark ettim ki bu oldukça eğlenceliydi. Bana zarar vermek için gelip ölecek olması beni cesaretlendirmişti.
"Ulan ikinizi de herkesin içinde gebertmezsem var ya! Hele seni orospu!" Silahının tetiğini çekip bana doğrulttuğun da Jimin hemen bana kendini siper etti.
Ama Jihyung tavana sıktı.
"Bir de koruyor onu şuna bak! İkiniz de beraber gömeyim ister misiniz?" Jimin daha önce hiç duymadığım bir ses tonu ile konuştu.
"Onun ne suçu var?! Chaeyoung'a zarar veremezsin!" diye kükrediğinde Jihyung'u göremiyordum çünkü Jimin'in kaslı göğüsü buna engel oluyordu.
"Öyle mi? Aşık mı oldun yoksa o orospuya? O insanın kanını emen bir para avcısı. Senin de altına yatar, senin de paranı harcar sonra başka adama gider!" diye bağırdığında Jimin konuştu.
"Sen adam değilsin! Bu yüzden senin yanında değil, benim yanımda! Her gün üç kadın becerip, bir de eve gelince kendinden yaşça küçük bir kadından medet umman, uçkuruna düşkün herifin tekisin!"
"Öyle mi?" diyerek tetiği tekrar çektiğinde Jimin'in arkasından çıkıp silahı elime aldım ve ona doğrulttum.
Jihyung silahı fark etmeden onu omzundan vurduğumda acı ile inledi ama yıkılmadı. Nasıl yaptığımı bilmeden diğer omzunu da vurdum. Bu sefer silahını kullanamazdı.
Jihyung yere düştüğünde arkada Woojin'i gördük. Silahını ikimize doğrultmuştu.
"Seninle uğraşmayacağım." dedi Jimin ve yerdeki silahı alıp, hiç bakmadan Woojin'e ateş etti.
Alnı kan içinde yere düşen Woojin'i umursamadan yataktan çıktım ve silahımı alım yerdeki Jihyung'un yanına çömeldim.
Bana baktı, hırs, nefret, kin hepsi ile. Ama ben ona zafer kazanır gibi baktım.
"Benden, gençliğimi aldın. Keşke seni ilk gördüğüm gün, sana muhtaç gibi davranmasaydım. Keşke ailem ben, onlara da kendime de daha iyi bir hayat sürdüreyim diye seninle evlenmeme razı olmasaydı. Keşke seninle nikah masasında evet diyeceğime kafa sıksaydım. Benden her şeyi aldın ve ben buna sırf zengin olmak için izin verdim."
Yatağa bacaklarını açarak oturmuş, ve sigarasını içip çıplak üstüyle bana bakan Jimin'e baktım.
"Ama artık senin değil, onun 'o sürtüğü' olacağım."
Ayağa kalkıp,silahı kafasına dayadım ve hiç gözümü kırpmadan tetiği çekip kafasına sıktım. Çıkan kan arkadaki dolaba ve dahası sarı saçlarıma bulaşmıştı.
Bir zamanlar sefil bir ailede büyüyüp, sırf zengin olmak için yaşlı bir adamın 'o sürtüğü' oluştum.
Ama şimdi sadece beni zekasıyla etkileyip, bana yardım ettiği süreçte farkında olmadan, hoşlanmaya başladığım adamın 'o sürtüğü' olabilirim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
that bitch | jirosé
Fiksi Penggemar"Bir zamanlar sefil bir ailede büyüyüp, zengin olmak için yaşlı bir adamın 'o sürtüğü' olmuştum." pcy & pjm