Kendi iç düynamda, koca bir boşluktaydım. Ve bu boşluğu kimse dolduramıyordu. Benim tek hayalim mutlu olmaktı, sadece mutlu olmak.
Ama buna bile izin verilmiyordu. Dün gece Taehyung ve Jennie'nin evine de saldırı düzenlemişlerdi fakat Tanrıya şükür ikisine de bir şey olmamıştı.
Bu böyle devam edemezdi. Biz boş boş oturunca daha kötü şeyler olacaktı. Acilen bir şeyler yapmamız lazımdı.
"Jimin, baban bir şeyler bulabildi mi?" Kafasını olumsuzca salladı ve sıkıntılı bir nefes verdi.
"Arıyor, Chae. Ayrıca hazırlan birazdan Kim ailesi yemeğe gelecek." Gözlerim şaşkınlıktan açılmıştı. "Neden şimdi haber veriyorsun?" Hızla yerimden kalkıp aynada kendime baktım. Tanrım birazdan burada olacaklardı. Bir de düşünüyorum bu masa neden güzel yemeklerle hazırlandı diye. "Kargaşadan dolayı unutmuşum."
Jimin'in evinde olduğumuz için üstüme daha güzel şeyler giyebilme şansım yoktu. Yalnızca siyah bir elbise ve aynı renk stiletto vardı.
Kapı çaldığında saçlarımı düzeltip, kapıya bakmaya gittim. Arkamdan Jimin'de geliyordu.
Kapıyı açtığımda, Kim Jongin bütün karizması ile karşımda duruyordu. Arkasında ise annesi ve babası vardı. Bekletmeden onları içeri aldım.
Herkes yemek masasına geçtiğinde, Jongin'in babası, "Park Jimin, ailen gelmeyecek mi?" dedi.
Jimin yüzüne samimiyetsiz bir gülümseme yerleştirip, "Önemli bir işleri var. Bugün sadece Park Chaeyoung ve ben varım." dedi.
Jongin'in babası onu onaylayıp yemeğe geçti. Biz de yemek yemeye başladığımızda Jongin lavabonun yerini göstermemi istedi.
Yerimden kalkıp üst kata, onu lavaboya götürdüm. "Teşekkür ederim." Gülümseyip aşağı ineceğim zaman kolumdan tutup beni kendine çekmişti.
"Sana acıyorum." Kaşlarımı çatıp gözlerine bakmaya başladım. Bu adam ne saçmalıyordu? "Ne demek istiyorsun? Açık konuş."
Tuttuğu kolumu bırakıp belinden silahını çıkardı ve başıma tuttu. Cidden, kendini ne sanıyordu?! Kafamdaki silahı tutacakken, beni ters çevirip kendine yasladı ve silahı bu sefer boynuma tuttu.
Tamam, sınırı aşmıştı. "Tek hamlende seni yerle bir ederim, Park Chaeyoung! Kuzenimi siz öldürdünüz, şimdi ben de sizi öldüreceğim!" Korku ve sinir bütün vücuduma yayılmıştı. "Ne sikim saçmalıyorsun sen? Onu biz öldürmedik, rahat bırak beni!"
"Yerinde dur!" Beni duvara itip yere düşmemi sağladı. Tanrım, aşağıdakiler bu sesi duymuyorlar mı? Tam önümde durup çenemden tuttu. "Sevgilinin buraya gelebileceğini hiç sanmıyorum. Zira kendisi şuan canından başka bir şey düşünmüyor.
Ne demek istiyordu bu? Jimin'e şuan ne yapıyorlardı? Sakin ol Chae, sakin ol. O Park Jimin, ona bir şey olmaz. "Ölmek için hazır mısın?" Gözlerinde yalnızca nefret vardı. Sadece nefret...
Jihyung bana bir kuzeni olduğundan hiç bahsetmemişti. Ben de merak etmemiştim. Silahı kafama iyice bastırıp, canımın acımasına sebep olmuştu.
Şuan sadece sakin olup, onun istediği korkuyu göstermemem gerekiyordu. Aşağıdan silah seslerinin yükselmesi işimi zorlaştırıyor ama! Sinirden bütün vücudum uyuşmuştu.
"Tanrı belanı versin!" Dalga geçercesine gülüp dudağını büzdü. "Bunu herkes söylüyor, ama hala vermedi."
Küstah! "Beni öldüremezsin!"
"Emin misin?" Tam ağzımı açacakken yükselen silah sesi, cümlelerimi yutmamı sağladı.☘
EHUEHUEHUEHU :D
ŞİMDİ OKUDUĞUN
that bitch | jirosé
Fanfiction"Bir zamanlar sefil bir ailede büyüyüp, zengin olmak için yaşlı bir adamın 'o sürtüğü' olmuştum." pcy & pjm