24| dünya bir boşluğa düşerdi elimden tutunca. kalbim çoktan varmıştı ona.

2.3K 224 169
                                    



bölüm şarkısı; rewrite the stars



Elimi çeneme yaslamış, parmaklarımın arasında tuttuğum kalemin tepesini kemirirken, pencere pervazından nükseden rüzgarın cılız sesi kulaklarımı tırmalıyordu.

Dışarıdaki insanların, sanki hayat ayaklarının altından çekiliyormuş gibi koşuşturmaları, rüzgar yüzünden savrulurken kışa direnen son ağaç yaprakları, üşüyen kırmızı burunlar, birbirine sokulan sevgililer.. Gözüme değen her şey önümdeki sınav kağıdına odaklanmama mani oluyordu. Yada ben, bir haftadır içinde bulunduğum bu boktan durumdan sıyrılmak ister gibi kafamı hep başka şeylerle meşgul ediyordum.

Nihayet, ayaklarımı sürükleye sürükleye de olsa geldiğim son sınavımdı. Ve yapabildiğimin en iyisini yapmıştım. Artık beynim daha fazlasına müsaade etmiyordu. Benden bu kadardı.

Sosyal hayatımın yeterince içine edilmemiş gibi, birde tüm bu çalışma zorunluluklarım yüzünden Jungkook'u çok az görür olmuştum. Masanın altından, sinirle sallanan bacağımın sebebi tam olarak buydu. Motivasyon kaynağımı, bana iyi gelen, beni yeryüzünde her insandan daha fazla mutlu eden adamı göremiyordum.

Hoş, burada Jungkook'u görememe durumumun çok olağan olduğunu düşünebilirdiniz. Çünkü, aynı zamanda o baş belası arkadaşı ile ilgileniyordu. Bu yüzden de, gün içinde sesini bile duyamadığım zamanlar olmuştu. Dükkana gidiyorsa bile, uğrayamıyordum.

Size şu kadarını söyleyeyim; aynı evin içinde yaşıyor olmamıza rağmen Taehyung'ı bile göremiyordum! Evde çalışamadığımdan kütüphanede sabahlıyordum. Sınavlardan sonra sadece üç-dört saat uyumak için eve gidiyordum. Ve sonra yine aynı rutin bir şekilde yakama yapışıyordu. Bugün sondu! Bugün, tüm bu saçma dayatmaları olan eğitim hayatımın birinci dönemine ait son sınav günüydü.

Kağıdımın üzerinde son rötuşları yapıp, eşyalarımı toplayarak oturduğum yerden doğruldum. Arka çaprazımda oturan Jongin ile göz göze geldiğimiz sırada, sinirle başını ters yöne doğru çevirdi. En son onunla aynı ortamda olduğumda neler olduğunu biliyorsunuz. O günden beri, Jungkook'u bir türlü sindirememiş olacak ki, beni öldürmek ister gibi bakıyordu. Mühim değildi. Sanırım onunla olsun istediğim iletişim hali tam olarak buydu. En azından beni rahatsız etmiyordu. Bu konuda oldukça yol katetmiş görünüyorduk. Kabullenmişti, bizden artık ipe sapa gelen hiçbir şey olmazdı. Biliyordu.

Ceketimi giyip, kağıdımı teslim eder etmez koşar adım çıkmıştım sınıftan. İşte şimdi büsbütün özgürdüm. Sanki bir esareti bırakmıştım ardımda, sanki ilk kez gün ışığı görmüş gibiydi gözlerim.

Öyle muhtaçtım ki kollarına. Koşmak istiyordum yanına. Kokusu bir kez değebilse, yaşadığımı hatırlatacaktı bana. İhtiyacım vardı. Özlemiştim onu. Yıllardır hasretini çektiğim yuvayı bulmuş gibiydim, yıllardır görmediğim gökyüzünün sonsuz maviliği harelerime konmuş gibiydi.

Direksiyonu kavrayan ellerim titriyordu şimdi. Dokunmak istiyordum, tenimde yeniden bir iz bıraksın istiyordum. Parmaklarım, koyu teninde gezintiye çıksın; bilmediğim diyarlardan koparılan çiçeklerini önüme sersin istiyordum. Öpülmesi gereken bir dudak vardı orada bir yerde. Okşanması gereken, geceyi andıran tutamları vardı. Sarılmayı bekleyen bir beden ile ayaklarımın altındaki yolu aşındırıyordum.

Trafik ışıklarında durduğum sırada, yol kenarında çiçek satan bir kadına ilişti gözlerim. Kırmızı güllerin yanında, küçük bir saksıda mor menekşeler gördüm. Büyümeyi unutmuş, güneşin silik yüzüne hasret kalmış, bükmüştü boynunu; o gece ki gibi. Kolumu camdan dışarıya sarkıtıp, elimle yaklaşmasını işaret ettim.

kiss me harder • jikookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin