aşk dağıtır gibisin ya hani bana, gel bu gece, sakın kalmasın yarına. sar beni, sarmala, verme başkasına. kördüğüm ol benimle, sakın açma.*
bölüm şarkısı; west coast
Yüzüme kış güneşinin silik yanı değdi. Cılız rüzgar sesi, penceremin pervazından güçlükle içeriye giriyor, kulaklarımıza bir melodiyi hatırlatır gibi çalınıyordu. Başımı güçlükle kaldırmaya çalışıp, gözlerimi araladığımda, yüzümü ensesine yaslı halde buldum. Burnumu saç diplerine dayamıştım. Bu kadar saat uyuyabilmemin sebebi buydu, kokusu...
Kollarımı karnına sarmış, olağan gücümle kendime bastırmıştım. Arkası kasıklarıma dayanmış, kalçalarını dışarıya doğru çıkartmıştı. Bacaklarımı, kaçmasından korkar gibi etrafına dolamıştım. Öyle güzeldi ki içinde bulunduğumuz bu sarmaş dolaş ruh hali, dünyada bahşedilmiş her şey için şükretme sebebiydi. Benliğim bana bir rüyada olduğumu, buna kendimi kaptırmamam gerektiğini söylese de; buradaydık işte, en sahici halimizle.
Daha önce kollarımın arasına cenneti sarmış gibi uyanmış mıydım, hatırlamıyordum. Hep gerginlikle, sinirle uyandığım bu yatakta ilk kez huzurla gerinmiştim. Kokusu çarşafıma, yastıklarıma sinmişti. Öyle bir etkisi vardı ki dört duvar arasında, sanki bana ait hiçbir şey yokmuş gibi hissediyordum. Ne yana baksam ondan parçalar görür gibiydim. Burnuma başka hiçbir şeyin kokusu dolmuyordu.
Bir süre bana sırtı dönük olan halini sevdim. Ensesine dökülen saçları okşadım. Öptüm, kokladım. Sonra bir daha, bir daha... Yetmiyordu, doyamıyordum. Hep ellerim o yanda kalsın istiyordum. Bakışlarım, sırtında dün gecenin izlerini taşıdığı tırnak izlerime kaydı. Onu sararken, zevkten gözümün döndüğü sıra yapmış olacaktım. Küçük parmaklarımı, izlerimin üzerinde gezdirdim. Gülümsemem kondu dudaklarıma, karşı koyamadım.
Kalçaları, kasıklarıma yapışmış gibiydi. Bir bütündük sanki. Tenlerimiz hiç sırıtmıyordu yanyana iken. Bir resmin gölgede kalan iki tarafıydık sanki. Özene bezene işlemişler bizi, kasıtlı getirmişler yanyana... Biz çoktan birbirimize yazılmışız da, hayat gayesinden biraz geç kalmışız gibiydik... Yanında olamadığım her zamanı telafi etmek isteyen yanım susmuyordu, hep konuşuyordu benimle... Ayrı geçirdiğimiz zamanları, yerine çok daha güzellerini yaşatarak telafi edebilir miydim?
Üzerine konuşmasam da, yorum yapmasam da; bir acısı vardı onun. Hep kanayacak, asla kabuk bağlamayacak. Kalbinde izlerini taşıyacağına dair söz verdiği bir kadın vardı bir yerlerde, öylece unut demeye dilimin varmadığı. Çok sevmişti belli. Öyle ki acısının üstüne başka acı konsun istememişti. Kendini bütünüyle kaybetmesine rağmen, ona olan aitliğinden yeni bir yol çizememişti kendine.
Oysa Jungkook, bana geldiği gün, kendine ördüğü kalın duvarları yıkmaya başlamıştı. Acılarının bir tecrübeden ibaret olduğunu, yakmasa da hatırlanmaya değer olduklarını ama her şeyden önemlisi hayata devam etmenin gerekli olduğunu anlamıştı. Sonra, yolum yol oldu ona... Benliğim benlik, zerre pişmanlık duymadan...Düşüncelerimdeki yoğunluğun aksine, dokunuşlarımın yumuşaklığı uyandırmıştı onu. Sırtüstü dönüp, kollarını havaya doğru kaldırıp gerinmişti bir güzel. Gözlerini aralayıp, bir süre tavana dikti bakışlarını. Ellerimi saçlarına çıkartıp, karıştırdım. ''Günaydın, sabah güzeli.''
Gülümseyerek tüm bedenini bana döndürdü, yüzünü boynuma gömüp mırıldanmaya başladı. Onu duyamadığım gibi huylanmaya da başlamıştım. Kıkırtısına eşlik etmekten başka bir şey yapmadım. Çenemi, dudaklarının arasına alıp ıslak bir öpücük bıraktı. ''Günaydın, güzelim.''
Güzelim? Ben mi? Pekala, bunu ilişkilerimde kullanan hep ben olurdum ancak bu Jungkook denen ayaklı felaket bana tüm bildiklerimi unutturuyordu. O gelene kadar ezbere yaşıyormuşum meğer, bu aşk denen illet okumakla olmuyormuş. Bütünüyle hissetmek gerekmiş, gerçekten yaşamak gerekmiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me harder • jikook
Fanfic"gökteki yağmur sicim gibi akıyordu çıplak bedenlerimize. ay ışığının gölgesi vurmuşken tenine, fütursuzca dans ediyorduk gecede. sonra sevdim, biraz da seviştim seninle.."