asıl mesele, birbirimize hayatlarımızı verebilmekti. baştan aşağıya sadece bir aşkın olabilmekti. bir aynanın içine iki kişi girip, oradan tek bir ruh olarak çıkabilmekti.*
bölüm şarkısı; i wanna be boyfriend;")
Cümlemi bitirir bitirmez, daire kapısından çıkmıştım. Arkamdan "buna gerek var mıydı?" bağırtısını duymuş ve gülümsemiştim. Gerek vardı... Benim açımdan, bir sebepten ötürü gerek vardı.
O halde peşimden sinirle koşturmayacağını bildiğimden, alabildiğim kadar eşyayı yanıma alıp merdivenlerden inmiştim. Nasılsa bir kere daha görüşecektik diyerek, onda kalan eşyalarımı umursamadım.
Arabaya bindiğimde gülümsemem zerre azalmamıştı. Hala onun çocukça yakarışlarını işitiyor gibiydim. Sesinde ki yumuşak tını içimde bir şeyleri okşuyor gibiydi. Zaafım oluyordu sanki, karşı koyamıyordum. Ona adımların en büyüğünü atmak istiyordum. Emeklemektense koşmak istiyordum. Önümü, ardımı görmeden öylece ona varmak istiyordum...
Bir kolumu açtığım camdan dışarıya sarkıtarak, diğeriyle ise gevşekçe direksiyonu tutarak düz yolda ilerliyordum. Gözlerim yola odaklıydı ancak zihnim hala onda takılıydı... Bir an için yakınlaştığımız anı düşündüğümde avuç içlerimin terlediğini anımsıyordum. Kendini bana yaslamıştı. Onu öpmekten bahsetmiştim ve itirazı olmamıştı. Düşünmeden, sonunu görmeden öpseydim yarınımız nasıl olurdu? Pişmanlıkla mı uyanırdım güne, yoksa büyük bir şükürle mi? Kestiremiyordum..
Onunla alakalı hissettiğim, yapmak istediklerim o kadar karmaşıktı ki. Ne yana gitsem elime yüzüme bulaştıracakmış gibi hissediyordum. Ve işin kötüsü her anım onu düşünerek geçiyordu.. Dilim onu umursamazken, içim her detayını ezberlemek istiyordu.Kendime bile bir şeyleri itiraf edemezken, nasıl olur da ondan kendine itirafta bulunmasını isteyebilirdim? Ben, kendime bile deva olamazken; o benden çare istiyordu...
Ne çok şey yaşamıştık, bu kadarcık zamanda bile. Ömrümün sonuna kadar yalnızca ismini duyacağımı sandığım insan nasıl da bir anda konuvermişti hayatıma. Büsbütün buradaydı işte her şeyiyle.
Tanrım.. Onu çıplak görmüştüm! Bunu avaz avaz bağırmak istiyordum. Yanlış anlasınlar istiyordum. Öylesine, yalnızca bize ait olan bir an sansınlar istiyordum... Jeon Jungkook, karşımda savunmasız halde çırılçıplaktı. Kusursuzluğuyla, teninde uyandırdığı merakla, teninden yükselen o eşsiz kokusuyla.. Her şeyiyle çırılçıplaktı. Hem bu son da olmayacaktı... Düşüncesi bile yüreğimi ağzıma getiriyordu...
Kusursuz teninden ziyade görmek istediğim, bir kalbi vardı. Yüreğinde yaşadığı sancılar, anlatmaya cesaret edemediği anılar.. Her biri orada saklıydı. En çok onu görmek istiyordum. Ben sormadan bana anlatsın istiyordum. Bana kalbinden en güzel yeri ayıramasa da, başımı sokacağım bir köşe ayırsın istiyordum. Çok mu şey istiyordum?
Sonuçları düşünmeden, belki de beraberinde bir acıyı ikimizin ortasına öylece bırakacağını bilmeden istiyordum bunları. Yaşamak istiyordum. Onunla hataysa da, hayatımın en kıymetli doğrusuysa da; yaşamak istiyordum. Ne pahasına olursa olsun...
**
Saat oldukça geç olduğundan, daire kapısını dikkatle açtım. Taehyung'u korkutup, uyandırmak gibi bir niyetim yoktu. Hoş olsa da, elimde hali hazırda ona yapacak bir açıklamam da yoktu. Ondan bir şeyler saklamak hiç ama hiç huzurlu hissettirmiyordu. Sanki arkasından iş çeviriyormuşum hissiyle başbaşa kalmama neden oluyordu.. Anahtarı yuvasından yumuşakça çekerek, kapı kulpunu yavaşça ittirdim. Parmak uçlarımda koridorda ilerlerken birden yanan ışıkla yerimden sıçrayarak arkama döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me harder • jikook
Fiksi Penggemar"gökteki yağmur sicim gibi akıyordu çıplak bedenlerimize. ay ışığının gölgesi vurmuşken tenine, fütursuzca dans ediyorduk gecede. sonra sevdim, biraz da seviştim seninle.."