bölüm şarkısı; listen before i goBedenim uyuşmuştu sanki. Görüntüsüne şahit oluşum hem görüş alanımı bulanıklaştırmış, hem de dizlerimin beni aşağıya değin çekmesine neden olmuştu. Bacaklarımı yavaşça indirdiğimde, ellerimi bedenimin iki yanına yasladım. Ağzımı aralamış, öylece karşımda dikilişini izliyordum.
Kulaklarımda bir uğultu vardı sanki. Sesi, çok derinden geliyor gibiydi. Ufacık hareketimde bile başım dönmüştü. Midemden genzime doğru yol alan bir bulantı anımsadım, yüzümü ekşiterek yutkundum. Öyle ki, bu sesli bir yutkunuştu. Sesimin cılız çıkacağını bildiğimden, bir kelime dahi etsem yaşlarımın süzüleceğinden o kadar emindim ki; çıt bile çıkaramadım.
Ruhumun bir yanı, gelişiyle bayramı müjdelerken zihnime; diğer yanı, un ufak olmuştu, eziliyordu benliğimde. Ne çok özlemiştim onu. Duruyordu karşımda, sarılmayı bekler gibi. Öpülecek ne çok yeri vardı şimdi, çalınıyordu gözlerime.
Kızgınlığım geçmemişti belli. Yüreğimde hissettiğim derin sancıyı işittiğimde farkettim. Onsuz geçen onca zamanımı silebilir miydi? Akıp giden gözyaşlarımın hesabını verebilir miydi?
Belli, o da hırpalanmıştı ben gibi. Zaman ona da acımasız davranmıştı. Biz daha 26 yaşında, gençliğin baharında olan iki oğlan olmamıza rağmen; omuzlarımızda ne çok yük vardı, okunuyordu gözlerimizden.
Zayıflamıştı. Köprücük kemikleri daha da belirgindi şimdi, geniş yakalı tişörtü seriyordu gözlerimin önüne. Teni daha da koyulaşmıştı. Sıcak diyarlara gitmişti belki de.
Beni, baharın bile terk ettiği topraklarda bırakıp, güneşin en parlak olduğu yerlere göç etmişti. Benim tenime her gece yağarken kar, o güneşi selamlıyordu belki.
Gözlerinin altı çökmüştü. Siyah halkalar konmuştu güzel incilerinin altına. Işıldamıyordu eskisi gibi. Kocaman açmıştı ancak, boncuk boncuk bakmıyordu ne yazık ki. Az evvel ki yaşların yerinde hüzün vardı, kara bulutlar vardı o zeytin gözlerde. Nemliydi hala. O konduramadığım alışkanlığındandı belki bu kirli ifadesi. Bitik görünüyordu.
Çocuk gibi, doğasında olan o masumiyetten eser yoktu şimdi. Keder vardı harelerinde. Yorgundu. Tıpkı, benliğim gibi.
Karşımda, tüm gerçekliği ile dikilirken elimde olmadan yaşlarım süzüldü çeneme doğru. Bir adım öne çıktığında, güçlükle elimi havaya kaldırdım. Bir adım daha atarsa, dizlerimin üzerine düşmekten korkuyordum. Biliyordum, kanayan dizlerime inat ona koşacaktım. Çilek kokan tutamlarına tutunacaktım. Saracaktım, öpecektim. Öfkem yerini, acıma bırakacaktı. Aşkım ise acıma galip gelecekti. Ben yine kanacaktım ona. Yaşadığım onca şeyi hiçe sayarak, adımlayacaktım bir kez daha dünyasına.
Kaldırabilir miydim? Kalbim yine aynı acıları yaşamaya razı gelebilir miydi? Aynı yerden, iki kez kanayabilir miydim?
''Ç-çık. Dışarıya çık.''
Güçlükle konuştum. Yüzüne bakmadan, bakışlarımı yere eğdim. Ayaklarına bakıyordum. Kokusu sarmışken baştan başa tüm odayı; ben nefessiz kalmayı tercih ediyordum.
O cenneti anımsatan kokusu, kendi kirli kokuma rağmen burun ucuma doluyordu. Çok sigaradan değildi bu baş dönmesinin sebebi. Doğrudan ayaklı felaketimdendi. Karışıyordu tenime. Bir şekilde kokusu, ilişiyordu benliğime.
Ne söylediğimin bir önemi yokmuş gibi, beni duymayı reddetmiş gibi bir adım daha yaklaştırdı bedenini. Usulca konuştu.
''Sarıların gitmiş.''
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me harder • jikook
Fanfiction"gökteki yağmur sicim gibi akıyordu çıplak bedenlerimize. ay ışığının gölgesi vurmuşken tenine, fütursuzca dans ediyorduk gecede. sonra sevdim, biraz da seviştim seninle.."