bölüm şarkısı; losingDünyanın en itici sesi nedir diye sorsalar, şüphesiz vereceğim tek yanıt alarm sesi olurdu. Hele ki sabahın erken saatlerinde çalanı! Bir de üstüne kollarımda sevgilim varken beni bulanı!
Küfür etmeyeceğim. Etmeyeceğim. Güne güzel başlama nedenim var kollarımda... Tam burnumun ucuna konan, çilek tarlasını andıran tutamlarıyla beraber. Kolumun üzerine koymuştu güzel başını. Uyuşmasına mani olsa da, umrumda mıydı sanki? Varsın canımı acıttığı tek an bu olsun. Ha bi de dün ki şeyler gibi olan acılar da olabilirdi... Ona da tamam...
Bu Jungkook denen ayaklı felaketten sevgilime doğru evrilen adam bana neler söylettiriyordu bak sen şu işe... Resmen altına yatmıştım ve bundan zevk almıştım... Seks konumlardan ibaret değilmiş, bu yaşımda ancak öğrenebilmiştim bunu. Duygu bizi nereye götürürse boyun eğmek gerekmiş. İşin zevki tam olarak oradaymış meğer. Daha öncesinde bu konuyu detaylarıyla düşünecek ne halim vardı ne vaktim. Biliyorsunuz...
Ben tüm bunları düşünürken lanet alarmdan ötürü kıpırdanmaya başlayan Jungkook'un benim yüzümden uyanmasını istemiyordum. Diğer kolumla üstünden komodine uzanıp, sinirle telefonun ekranına vurdum. Kolumun üzerinde kıpırdandığında, yanağını koluma sürttürüp mırıldanmaya başladı.
''Sakin ol, o sadece bir telefon Jimin.''
Sesine kıkırdayarak cevap verdim. Uzatıp da onu, bir meleğe bürünmesine neden olan uykusundan alıkoymak istemiyordum. Saçlarına bir öpücük kondurup, yataktan çıkmadan evvel son kez sarıldım sıkı sıkı. Bu sırada, ona verdiğim Taehyung'a ait olan bornozun alt kısmı yukarıya toplanmıştı ve kalçalarını kasıklarıma sürterek geriniyordu. Dün küvetten çıktığımızda giyinmek istemediğini söylemişti. Onu, bak zatürre oluruz, saçlarımız ıslak... En azından bornoz giyelim öyle uyuyalım larla kandırdığımdan, bu hale bürünmüştük. Memnundum, hele ki şuan son derece memnundum... Kalın kumaşa rağmen, kendini bana sürttüğünde nöbet geçirecek gibi oluyordum. Aniden vücut ısım bilmem kaç derecelere dayanıyordu. Onu tutup, aşındırmadık tek bir noktası kalmayıncaya dek öpmek istiyordum.
Yataktan kalkıp, başında dikilerek uyuyuşunu seyrettim. Bu elimde olmadan saatler sürebilirdi. Sıkılmadan, ezberlemek ister gibi izleyebilirdim onu. Ancak, benim artık gitmem gereken bir okulum vardı... Hayatıma yeni eklenen aşk denen muazzam ötesi olgu yüzünden bunu aksatmıştım, biliyordum. O yüzden sapık gibi onu izlemeye son verip, toparlanmam gerekti! Yere fırlattığı yorganı üzerine yavaşça örttüm. Saçlarını yüzünü görmek istediğimden okşayıp, gözlerinin üzerinden çektim. Tamam artık yolda bi yerde ölsem de gam yemezdim. Güne onun görüntüsüyle başlamıştım. Ölsem de cenneti garantilemiş sayılırdım. Tanrı'nın bahşettiği bu insan üstü varlığa gözüm gibi bakıyordum. Seviyordum, sakınıyordum..
Onu sabahın sekizinde uyandırmak istemediğimden, ortak banyoda duşumu aldım. Kıyafetlerimi, parmak uçlarımla girdiğim odamdan dikkatle alıp salonda hazırlanmıştım. Kendime kahve hazırladığım sıra, dün aldığımız malzemelerden sandviç yapıp, saklama kutusuna onun yemesi için hazır halde bırakmıştım. Kendine bile kahvaltı hazırlamanın zulüm olduğuna karar veren ben, içerde mışıl mışıl uyuyan sevgilim için kahvaltı hazırlıyordum!
Sevdiğiniz insanların alışkanlıkları, zamanla sizin bir türlü benimseyemediğiniz şeyler olsa da, onlar için yerine getirmekten zevk aldığınız yaşam biçimi haline geliyordu. O gözünü açar açmaz kahvaltı yapabilen tuhaf insanlardandı. Yemek yemek onun için saplantı gibi bir şeydi. Hele kahvaltı! Günün en sevdiği öğünüydü. Tüm bu uyuşmazlıkların içinde, tek ortak noktamız birbirimizin zaafları olduğumuzu bilmekti. Bu bile yeterdi aslında.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kiss me harder • jikook
Fanfiction"gökteki yağmur sicim gibi akıyordu çıplak bedenlerimize. ay ışığının gölgesi vurmuşken tenine, fütursuzca dans ediyorduk gecede. sonra sevdim, biraz da seviştim seninle.."