2. BÖLÜM; TAŞINMA

231 75 43
                                    

Umutlarım azalıyor; kimseden beklentim kalmadıkça,
Üzerime iz bırakılıyor; olumlu veya olumsuzca.

Nefret ettiğim alarmın sesiyle yatakta doğruldum. Saat 07.00'dı. Elimi yüzümü yıkamak için banyoya ilerledim. Suyu açıp aynaya bakmıştım ki, anında pişman oldum. Saçlarım elektriklenmiş, hatta onunla da kalmayıp, yukarıya kalkmışlardı. Tam bir cadı gibi gözüküyordum. Saçlarımı elimle aşağıya indirdim. Uzadıkları için zaten düz gözüküyorlardı, o yüzden sadece taramakla yetindim. Odama geçince, banyoda çok vakit geçirdiğimi gördüm. Hızlıca siyah kazak ve kotumu giyip çantamı aldım. Kapıya ulaştığımda siyah ayakkabılarımı da giydim.

"Ben çıktım." Diye seslendim içeriye. Hoş, cevap vermeyeceklerini biliyordum ya...

Evden tamamen çıkıp asansöre bindiğimde, siyah montumu da giydim. Aynadan kendime baktım. Hep siyah giyinirdim. Renkli kıyafetlerim hiç yok denecek kadar azdı. Dikkat çekmek istemezdim hiçbir zaman. Kimseyle uğraşacak, konuşacak halim yoktu çünkü. Binadan çıkınca kapüşonumu kafama geçirip kulaklığımı taktım. Sanırım bugün yürüyerek gidecektim, hava fazla soğuk değildi.Hem diğer eve gidip bisikletimi almaya kalkarsam, geç kalabilirdim. Yürüdüğüm yollarda kulağımı No.1'in, "Olmasa da Olur" şarkısı doldururken, sözlerine binlerce kez katılarak, eğik başımla okula gittim.

●●●

Dört katlı, beyaz - kahverengi renkli, normal bir lisenin önünde duruyordum. Bahçesi oldukça büyük olsa da, henüz gezmeye fırsatım olmamıştı. Kapıya doğru adım attım. Dönemin ortasında olduğumuz için bahçede öğrenciler, arkadaşlarıyla oturuyorlardı. Bu görüntüye göz devirip tekrar aynı duruşumla ilerledim. Adımlarımı sayarken merdivenlere yaklaşmıştım ki birine çarptım. Kafamı kaldırmadan, elimle pardon işareti yapıp yukarı çıktım, ne şapşaldım.

Sınıfım üçüncü kattaydı. Ayaklarım kopuyordu yukarı tırmanırcasına yürürken, dünden sonra yanmaya başlamıştı her adımımda.

Pencere tarafındaki en arka sıraya geçtim. Tek oturmak çok güzeldi, arka sıraya oturmak isteyen de yoktu zaten. Çantamdan kitaplarımı çıkarırken ders zili çaldı. Hayatımıza yön verecek olan sınav çok yaklaşmıştı. Düz lisede olmama rağmen, güzel sanatlardan da girecektim sınava. Bu yüzden okulun resim kursuna katılıyordum.

"Günaydın gençler, oturabilirsiniz." Dersimizin hocası yerine oturdu ve yoklamayı almakla uğraştı bir süre. Akıllı tahtayı açarken "Test çözmeye devam edelim." Dedi.

Üst üste dört ders edebiyat olduğundan, sınıfın hepsi uyukluyordu, ben hariç. Çünkü ne zaman bir hata yapılsa, kabak benim başımda patlıyordu. Kaldı ki bu yaşta, öğretmenlerden şiddet gören tek kişi ben olduğumdan ve annemlerin bu durumu oldukça iyi karşıladığından, öğretmenlerin stres topu olmuştum. Her gelen vuruyordu.

En son edebiyat hocası da dayanamayarak masasına oturdu ve telefonuyla ilgilendi. Kim bu sıkıcı derse bir dakika daha dayanabilirdi, bilmiyordum doğrusu.

●●●

Alışkın olduğum teneffüs melodisini duyunca kantine inmeye karar verdim. Kantin kapısından içeri girerken, kafam yine eğikti. Kuyruğa girip sıramı bekledim. Önümdeki iki kız gidince, kantinci Aykut Abiye selam verdim.

"Her zamankinden mi olsun?" Dedi gülerken.

Bende gülerek başımı salladım. Dolaptan çikolatalı süt ve çikolata alıp bana verdi.

TUVAL 1: HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin