5. BÖLÜM; DEPODAKİ ANILAR

105 33 29
                                    

Gözyaşları kadar özgür değiliz. Ve benim göz yaşlarımı da kıskandılar.

Hemen sandalyeden aşağı inip kapıyı açtım. Bunu yapmamla onun da kapıyla beraber içeri doğru gelmesi bir oldu. Eğilip kapasını avuçlarımın arasına aldım. Gözlerini çok zor açtığı belli oluyordu. Bu defa omuzlarından tutup gövdesini kaldırmaya çalıştım. Beni gördüğünden ya da duyduğundan emin değildim. Bu yüzden ellerimi, gözlerinin önüne götürüp sağa sola salladım.

"Hey! Beni duyuyor musun?"

Şu an kafası omzuma düşmüş ve tek omzuda bana yaslı haldeydi. Onu doğrultup duvara yaslamaya çalışırken tam tersi bir durum olmuştu sanırım.

"Ss...U... Ssu...Su" Bunu fısıltıyla söylemişti ve eğer onu can kulağıyla dinlemiyor olsaydım asla ne dediğini anlamayacaktım.

Hemen ayağa kalkıp onu duvara yasladım. Koşarak mutfağa gidip bir bardağa su doldurdum. Hızımı bir an olsun kaybetmeden tekrar onun yanına gittim.

Hâlâ yerdeydi, üzerine eğilerek bir elimi başının altına yerleştirdim, gözleri de kapanmıştı. Diğer elimle bardağı dikkatlice solmuş dudaklarına doğrulttum. Suyun hepsini yavaş yavaş içerken onu inceledim.

Odun kahvesi saçları vardı. Gözlerinin rengini bilmiyordum henüz onları bana gösterme zahmetinde bulunmamıştı. Ama gözaltlarındaki çillerini görebiliyordum. Daha önce hiçbir erkeğe çillerin bu kadar yakıştığını görmemiştim. Teni beyazdı, acaba bundan dolayı mı bu kadar yakışmıştı, karar veremiyordum. Ellerimin altındaki bu adam gerçekten iyiydi ve benim kapımda ne işi vardı? Bu merak konusuydu.

O su içmeyi bitirdiğinde bende onu incelemeyi bitirmiştim. Gözlerini yüzyıllık uykusundan uyanan güzel gibi ağır ağır açmaya çalıştı. Gözlerimiz kesiştiğinde ise hissettirdiği tek şey yaraydı. Ben anlardım, çünkü bende yaralıydım. Bana mı öyle geliyordu yoksa gerçekten de göz rengi Arda'nınki ile aynı mıydı? Kehribar! Aynı rengin aynı tonu. Ellerim istemsizce başının altında titredi.

"T... Teşekkür eder... İm."

Gülümsemeye çalıştım fakat beceremediğimin kendim bile farkındaydım.

"Önemli değil. Daha iyi misin?"

Ayağa kalkmaya çalıştı fakat sendeliyor ve beceremiyordu. Bende onunla beraber ayaklanıp kolundan tuttum. Tamamen ayağa kalktığındaysa eğilmek yerine bu sefer yukarıya bakmak zorundaydım, çünkü normal olarak boyu benden kat be kat uzundu.

"İyiyim. Y... Yardım ettiğin için tekrardan sağol."

Kafamı sallamakla yetindim bu defa. Ama soracağım sorular içimi kemiriyordu. Sabah sabah yaşadığım bu olay normal bir şey değildi, merak etmek hakkım diye düşündüm.

"Ne oldu sana? Biri mi var peşinde?"

Aslında olmadığını biliyordum. Çünkü etrafa baktığımda kimseyi görememiştim. Üstelik öyle bir şey olsa görünme riskini göze alıp bahçesi olan bir eve girmezdi.

"Hayır, sorun yok. Bir rüyaydı sadece. Artık gitmeliyim."

Konuşurken gözlerimi gözlerinden ayırmıyordu. Etkili bir jest ve mimik kullanıyordu.

"Pekâlâ." Elimi kafamın arkasına götürüp kaşıdım bunu söylerken. Ne diyeceğimi bilemiyordum. Zaten o da bir şey söylememi beklemiyordu. Cevap vermeden arkasını dönüp gitti. Ben hâlâ arkasından bakarken gittiği yön ve bindiği araç aklımı çoktan karıştırmıştı. Geldiğim günden beri dikkatimi çeken o aracın sahibi oydu demek.

Ama neden benim evime gelmişti? Aracı buradaydı ama buralarda oturmadığından adım gibi emindim. Daha önce hiç görmemiştim. Tanıdığı biride yoktu. Eğer olsaydı benim evime değil onun evine giderdi. Rüya gördüğünü de söylemişti. Ayakta da uyuyor olamazdı. Ayakta uyuyan birini görmemiştim daha önce. Öyleyse arabada mı yaşıyordu bu çocuk?

TUVAL 1: HAYALHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin