Belki bir sayfaya iliştirilmiş intihar notunda kendimi asacağım... Belki bir şarkının her bir melodisinde benim ruhumdan bir parça gezecekti... Belki de bu satırları o kadar açık yazmama rağmen kimse anlamayacak, görmeyecek ve ilgilenmeyecekti... Yıldızlar her zamanki gibi gökyüzünde ait oldukları yerdelerdi. Kendilerine ait oldukları yer ise onlara güvenli kollarını açmıştı. Sadece güvenli gibi duruyordu, içinde bir sürü şey oluyordu aslında tıpkı bulanık zihnim gibi... Kalemim sayfanın üstünde usulca gezinirken dağınık saçlarımdan bir tutam gözlerimin önüne geldi.
"Hava soğumaya başladı. Üstün ince bak, üşüteceksin," sesin geldiği yöne yavaşça gözlerimi çevirdim. Çakır rengi gözler odağıma girdiğinde hafifçe gülümsedim. Kapının önünde geçen konuşmalardan hemen sonra balkonuma çıkmış, bir daha içeri girmemiştim. Çakır rengi gözlerin sahibi söyleyene kadar üşüdüğümü fark edememiştim bile. Konuşmak için dudaklarımı hafifçe araladım, "o kadar da soğuk değil aslında..." Kapıdan ayrılıp ağır adımlarla bana yaklaştı. Elinde yeni fark ettiğim beyaz pikeyi omuzlarımdan aşağı bıraktı. Saçlarımı kaldırıp yavaşça pikenin üstüne dağıttı. Kızıl saçlarım, beyaz pikenin üstünde rengini daha çok belli ederken yanımdaki sandalyeyi çekti. Telefonumda çalan kısık sesli şarkının sesini bir tık açtı. Vücudu bana dönük bir şekilde oturduğunda sağ dirseğini masaya yaslayıp üstündeki tişörtü düzeltti. "Ne yazıyordun?" tok sesi etrafta yankılanıp duvarlara çarptığında suratında huzurlu bir gülümseme vardı. "Önemsiz birkaç şey," parmaklarını masanın üstüne hafifçe vurdu. "Sen yazmışsan bence önemsiz değildir, tabii söylemen için de zorlamam."
Gözlerimi ondan çekip gökyüzüne çevirdim, "teşekkür ederim." Kararmak üzere olan gökyüzü ve soğuk esen rüzgar rahatsız edici bir hal almaya başlamıştı yavaştan. "İçeri girelim mi? Sizin üstünüz daha da ince," gözlerimi tekrardan ona çevirdiğimde suratında hoşnut olduğunu belli eden bir ifade vardı. "Yeter ki iste..." hafifçe gülümseyip ayaklandığımda benimle beraber o da kalktı. Masanın üstündeki eşyalarımı alabildiğim kadar almıştım. Kalan üç, dört kitabı ise o almıştı. "teşekkür ederim," dudağı gözle görülmeyecek kadar hafifçe kıvrıldı. Suratının düzlüğüne alıştığım için ufak bir hareketini bile zar zor görüyordum. "rica ederim, Kızıl."
Balkon kapısını geçerek içeri girdiğimde arkamdan bir şeyler mırıldandı ancak duyamadım. Birden arkamı döndüğümde dibimde görmeyi beklemiyordum. Durduğum zaman vücudu aramızda mesafe bırakacak şekilde o da durdu. "Efendim?" hafif çatlamış sesim rahatsız edici bir tonda çıktığı için boğazımı temizledim. "şarkı söylüyordum sadece," kaşlarımı çok hafif bir şekilde kaldırdım. "anladım," önüme dönüp çalışma masama yaklaştım. "Acıktın mı?" sorusuna karşılık sadece hafif tebessüm ettim. "Belki, biraz..." gözlerimin kaydığını hissediyordum. Vücudumda ki bütün ağırlık uçup gitmiş gibiydi. Fakat ayaklarım bedenimi taşımıyordu."İyi misin, Kızıl'ım?" yanıma yaklaşan çakır gözlerin sahibi daha da baş döndürücüydü. "Dejavu yaşıyorum ancak neden her an bayılacak gibi hissediyorum?" yavaşça yere oturduğumda o da benimle beraber çöktü. "hatırlamaya çalışsana, Kızıl. Hatırladığın her şeyi de söylemeyi dener misin?" sesi çok yumuşak çıkıyordu. Çakır rengi gözlerine baktım. Biraz heyecan, biraz beklenti, biraz hüzün duyguları kendini çok belli ediyordu.
Elimdeki legoları çalışma masasına bırakmak için ilerliyordum. Arkamda birisi vardı. Bir şeyler mırıldandığında yürümeyi bıraktım. "Sensiz bırakma düşlerimi," yavaşça ona doğru döndüm. "Efendim?" aramızda biraz mesafe bırakarak o da durdu. "Şarkı söylüyordum sadece," kaşlarım hafifçe havalanırken ağzımdan tek çıkan "anladım," kelimesiydi. "Acıktın mı, Kızıl'ım?" ellerim istemsizce karnımın üstüne gitti. "Belki, biraz..." yanıma yaklaşarak benim elimin iki katı olan ellerini, ellerimin üstüne yerleştirdi. "Doyuralım mı bu küçük yeri?" kafamı hafifçe aşağı yukarı salladım. "Küçük değil ama doyuralım," elimi kendi karnımdan çekip onun sağ yanağına yasladım. "Sonra da seni sevgiye doyuralım. Olur mu, Çakır'ım?" gözlerinden geçen ışıltıya şahit olduğumda hafifçe gülümsedim. "Hayır dersem kahrolayım," elini karnımın üstünden kaldırdığında elini yüzüme yaklaştırdı. "Yüzüne dokunabilir miyim, Kızıl'ım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ateş'in Kızılı
ChickLitDüzenleniyor! "Seni ne kadar sevdiğimi öğrenmek istersen yere düşen yağmur damlalarını tutmaya çalış, tutabildiklerin senin sevgin, tutamadıklarınsa benim sana olan sevgimdir." Gözlerinde ki sevgi parıltıları elimi ayağıma dolaştırıyordu. Çakır r...