" Sen üzülürsen güneş de üzülür, ışığını keser ve seninle birlikte yas tutar."
Sabah oluğunu odamın yarı aralık penceresinden sızan ışıktan anladım. Başımı yastığın altına soktum ve saklamaya çalıştığım gözyaşlarımı, 5 Mayıs akşamından beri aksatmadığım o gözyaşlarımı akıtmaya başladım. Güneşin doğması bile bana babamı hatırlatıyordu.
Küçüktüm. Yedi yaşındaydım. İlkokulun ve yeni bir okulun bana verdiği heyecan ve korkuyu yaşıyordum. Çünkü - artık kötü kalpli cadıya benzettiğim- annemin "Oynama!" dediği arkadaşlarla konuşurken bana okuldaki öğretmenlerin kötü olduğunu bu yüzden okula gitmediklerini söylemişlerdi. Akşam "Okula gitmeyeceğim, istemiyorum!" diye tutturmuş annemin dayaklarından korksam da öğretmen dayaklarının daha kötü olacağını düşündüğüm için ısrarcı davranmıştım. Annem beni dövmekten bıkana kadar bas bas bağırmıştım. "Okula gitmek istemiyorum!". Akşam annem çareyi ilk defa babamda bulmuştu. Babam da bu durumu şaşkınlıkla karşılamış olacak ki hemen yanıma gelmişti ve olayın iç yüzünü öğrendiğinde kahkahalarla gülmeye başlamıştı. Çok güzel güldüğünü o zaman anlamıştım babamın. Ama kırık dişi onu tatlı kılıyordu daha çok. Tabii bunu onun yüzüne söylememiştim. Babam bana şöyle demişti "Onlar seni kıskanıyorlar, aslında onların okula gitmeme sebebi bilgiden korkmaları... Ama sen korkmuyorsun değil mi? Yoksa... Korkuyor musun?" Korkuyla başımı iki yana sallamıştım. En büyük kahramanımın - yani babamın - beni korkak olarak görmesini istemezdim. Sonra babam beni oturduğum yerden kaldırmış, yatağa yatırmış ve başıma öpücük kondurup gitmişti.
Sabaha kadar tırnaklarımı kemirerek beklemiştim. Sabah kötü kalpli cadı beni uyandırmaya geldiğinde ise uyanık olmama şaşırsa da belli etmedi. Babamla beni uğurlamadan odasına gitti.
Okulun kapısında babamdan ayrılmak istemediğim için ağlamaya başladım. Babam kemirilmiş ellerimi güçlü elleri arasına alarak bana şöyle dedi "Sen üzülürsen güneş de üzülür, ışığını keser ve seninle birlikte yas tutar." Güneşin gitmesini kim ister ki! Yoksa hiç bir çocuk oyun oynayamaz! Bunu hep yaşam felsefem haline getirdim. Ortaokulda güneşin ne kadar önemli olduğunu öğrenince daha da güneşi sevmeye başladım. Ama şimdi... Nefret ediyorum. Babam bana yalan söyledi. Evet, ben şu anda üzgünüm. Peki niçin güneş ışınlarını kesmiyor? Ağlamaya başladım. Babamın şu sözleri aklıma geldi "Eğer üzülürsen sakın başını öne eğme, daha da güçsüz olursun!" Ama bu sefer ona inanmayacaktım. Dediğinin tam tersini yaptım ve ağlamaya başladım. Belki de bu sefer haklıydı. Bu seferlik.
Düşüncelerimi kapının çalınışı böldü. Kim gelmişti acaba?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DİCLE VE FIRAT(TAMAMLANDI)
ChickLitACABA DİCLE'NİN DİCLE NEHRİ GİBİ AKAN GÖZYAŞLARINI FIRAT DİNDİREBİLECEK MİYDİ?