321 NUMARALI SAVUNMA

51 6 4
                                    

"Kimseye yaranı gösterme, aksi takdirde vuran çok olur..." 

   Bu lafı bir kızdan duymak sinirlerimi altüst etmeye yetmişti. Ama hızlı düşünmek zorundaydım. Bu bana kurulmuş bir tuzak olmalıydı. Şimdi 52 numaralı savunma ise bu savunmada 2 erkek 1 kız vardı. Kızın sesini yukarıdan duymuştum. Ve erkeklerin ayak sesleri uzaktan geliyordu. Muhtemelen dinleniyorlardı. Kız aşağıya inene kadar düşünmek için sürem vardı. Ve bu savunmanın ana kuralı bir arkadan 2 önden savunmaydı. Yani biraz saldırı savunmasıydı. E ben onlara saldırmamıştım ki? Demek ki beni saldırıyor sanıyorlardı. Ben de tek kız olduğuma göre 321 numaralı savunmaya geçecektim. Beynim deli gibi işlemler yapıyor, bacaklarımı geriyor ve ellerimi yumruk yapıyordum ki kimse benim 321 numaralı savunmayı bildiğimi fark etmesin diye. Çünkü bu savunma tekmeyle yapılırdı. Eh babam sayesinde. 

    O anda ensemde bir nefes hissettim ve boyunun 1.79 olduğunu anladığım çocuğun özel yerine geçirdim. Sonra arkamı dönünce çocuğun birinin - muhtemelen 12 yaşında falandı -  yumruk atmaya hazırlandığını gördüm, son anda kurtuldum ve çocuğu yere çaldım. Kız o kadar yavaştı ki Ali' ye bakmak için etrafı kolaçan etmeye fırsatım olmuştu. Ama Ali ortalıkta yoktu. O sırada bir yumrukla yere düştüm. Hemen ayağa fırladım ve yumruğu sahibine - kıza - fazlasını iade ettim ve kız yere düşünce ve kalkamayınca "Üstü kalsın!" dedim. Biliyorum biraz fazla havalı olmuştu ama ne yapayım çok söyleyesim gelmişti. o sırada bir alkış duyuldu. Alkışa doğru dönünce Ali'yle birlikte gelmekte olan bir çocuğun gelmekte olduğunu gördüm. Ali'nin nasıl olduğu ilgimi nedense çekmemişti. Çocuk daha çok çekiyordu çünkü alkış tutuyordu. Of tamam çok yakışıklıydı. Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum ama sanırım ben aşık olmuştum. Hatta bu Ali'ye eskiden olan hislerim gibi değildi. Bu çok güzel bir histi. İnsanın midesinde kelebekler uçuşuyordu. 

   Ama çocuğun alkışıyla yüzündeki ifade çelişiyordu. Yani çocuk beni tebrik ediyordu ama yüzünde şaşkınlık vardı. Nitekim konuşmaya başladı "Sen 321 numaralı savunmayı... Nereden biliyorsun?" 

   Sırt çantamdan, yanımdan hiç ayırmadığım, eski bir kitap çıkardım. Çocuğun gözleri büyüdü. Ali'ye "Getir bakalım." dedi. Getirdiği şeyi görünce bu sefer benim gözlerim büyüdü. Çünkü kitabın aynısı ondaydı. Ve çocuk konuşmaya başladı "Sen kimsin? Ve Aykut Amca'nın kitabı sende ne arıyor?"

   Babamı nereden tanıyordu? Ama şunu biliyordum ki burada onun sözü geçerdi. Ve ben bunu yanıtlamak zorundaydım. "Ben Dicle Can Acar." Son kelimeyi biraz üzüntüyle söylemiştim. "Ve senin Aykut Amca dediğin adam ben öz be öz babam oluyor." 

   Herkes bana bakıyordu. Dikkatlice baktığımda insanlara çok kötü vurduğumu fark ettim. Ve hemen özür diledim. Onlar da "Önemli değil." dediler. Tabii herkes bir yerini tutuyordu.

   O sırada çocuk konuştu. "Sana inanmamızı bekleyemezsin herhalde değil mi? Çünkü Aykut Amca o kitabı gözü gibi saklardı." 

   "İnanmanız için bana istediğiniz soruları sorabilirsiniz. Yani istediğinizi yapabilirsiniz. Zaten annemden zor kaçtım. Artık burada kalmak istiyorum." 

     Kız konuştu "Dur bakalım. Önce senin o olup olmadığını öğrenmemiz lazım." 

     Kız daha konuşacaktı ki benimki onu susturdu. Niye bu kadar onu sahiplendiysem? "Şimdi, sağ kolunu aç!"

   Ah lanet olsun! Uzun kollu giyme sebebim olan dikişi soruyordu. Lanet olsun ya! E tabii aptal Dicle Can Acar demişti ki 'Ne isterseniz..." Öf ya..."

   Çocuk düşüncelerimi böldü. "Daha ne kadar bekleyeceğiz."

"Burada göstermem." 

   Kız yine araya girdi. Ya ben bu kızı neden sevmediğimi anladım sanırım... Şu Bahri ve oğlu Ahmet'le aynı göz ve saç rengine sahipti. Belki tesadüf olabilir ama bu, kızı sevdiğim anlamına gelmez... "Fırat, vallahi bu kız seni yer. Baksana bizi nasıl alt etti." 

   Demek benimkinin adı Fırat'mış. O da şöyle bir yanıt verdi "Selin, bana ne yapabilir ki? Alt tarafı arkaya gidip göreceğim. Eğer yoksa icabına bakarız."

   Selin isminden direk soğudum. Ama Fırat güzel isimmiş. Benimki Dicle onunki Fırat. Ay ne uyumlu isimler! 

    Yanlarından giderken Fırat bana "Neden onlara göstermedin?" dedi. Ben de ona şöyle bir yanıt verdim:"Kimseye yaranı gösterme, aksi takdirde vuran çok olur..."  

   Fırat şaşkınlıkla "Bu lafı nereden biliyorsun?" "Babam ben düştüğümde söylemişti. Aslında daha bir çok söz de arkasından geliyor da hatırlayamıyorum anılarım bulanık biraz."

    Fırat  beni biraz düşünerek dinledi. Bir şeyler dönüyordu? Ve ben bu çıkmaza girmek için neden bu kadar kendimi yoruyordum? Bilmiyorum. 

   Kolumu incitmekten korkar gibi açtı ve gözleri parladı. Mutluluk ve öfke karışımıydı. Mutluluk olması olağandı. Çünkü o kişi bendim. Ama neden kızgındı?

   

DİCLE VE FIRAT(TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin