BİRİNCİ BÖLÜM │VI - VII

405 17 4
                                    


VI


Bu korkulu gecenin üzerinden yaklaşık bir ay geçmişti ki hiç beklemedikleri bir zamanda çıkıp geldiler. Ana çoktan yatmıştı. Pavel, Vesofçikof ve Andrey ile birlikteydi. Vakit gece yarısına yaklaşıyordu. Üçü oturmuş gazetelerinden konuşuyorlardı. Ana, gençlerin kısık sesle konuştuklarını, uyukladığı yerde belli belirsiz duyuyordu. Birden Andrey ayağa kalktı, sessizce parmaklarının ucunda yürüyerek mutfaktan geçip kapıyı usulca kapattı. Sofadan demir kovanın tıngırdadığı duyuldu. Kapı ardına kadar açılmıştı.

Kanyev'li yüksek sesle, "Sokakta mahmuz sesleri var!" dedi.

Ana korkudan titreyerek yatağından fırladı ve giysilerini aldı, titreyen elleriyle giyinmeye çalışırken Pavel mutfağın kapısına gelerek, sakin bir şekilde ona, "Anacığım sen yat, boşuna rahatsız olma," dedi.

Saçağın altından sinsi bir hışırtı duyuldu. Pavel yaklaştığı kapıyı yavaşça iterek, "Kim var orada?" diye sordu.

Birdenbire kapının önünde uzun boylu bir siluet belirdi, ardından bir başkası daha. İki jandarma Pavel'i tartaklayarak kollarından tuttular ve yüksek perdeden alaycı bir ses duyuldu:

"Sizin beklediğiniz kişiler değil, ha?"

Konuşan ince uzun boylu, seyrek kara bıyıklı bir subaydı. Mahallenin polisi Fedyakin, ananın yatağına yaklaşarak, elini anaya doğru uzattı ve ürkütücü bir sesle, "Bu da onun anası efendim," dedi.

Sonra kolunu Pavel'e doğru uzatarak, "Bu da kendisi," diye ekledi.

Subay gözlerini kırpıştırarak sordu:

"Pavel Vlasov sen misin?"

Pavel "evet" anlamında başını sallayınca subay bıyıklarını çekiştirerek konuşmaya devam etti:

"Evinde arama yapacağım. Hey ihtiyar, sen de kalk! Başka kimse var mı?" dedi odaya bakarak ve hızla içeri girdi.

"Bunlar aileniz mi?"

İçeri tanıdık iki kişi daha girdi. Bunlardan biri, eski döküm işçisi Tiveryakov, öteki, onun kiracısı, esmer, sağlam yapılı bir köylü olan ateşçi Ribin'di. Ribin kalın ve gür sesiyle, "Hayırlı akşamlar Pelagiya," diye anayı selamladı.

Ana bir yandan giyiniyor, bir yandan da kendine cesaret vermeye çalışarak söyleniyordu:

"Bu nasıl iş böyle! Gecenin bir vakti, herkes uykuda, bunlar ise çıkıp geliyorlar."

Küçük oda tıklım tıklım dolmuştu ve nedense sert bir boya kokusu odaya yayılmıştı. İki jandarma ile mahallenin polisi Fedyakin, gürültüyle kitapları raflardan indirip subayın önünde duran masaya yığıyorlardı. Ötekilerden ikisi duvarları yumrukluyor, sandalyeleri devirip altına bakıyor, bir başkası da beceriksiz hareketlerle ocağı karıştırıyordu. Kanyev'li ile Vesofçikof birbirlerine sokulmuşlar, köşede duruyorlardı. Vesofçikof'un çiçekbozuğu yüzünde kırmızı lekeler belirmişti ve kurşun rengi küçücük gözlerini ısrarla subaydan ayırmıyordu. Andrey ise bıyıklarını çekiştirip duruyordu.

Ana korktuğu anlaşılmasın diye, her zamanki gibi yan yan değil, göğsünü ileri doğru kabartarak dimdik yürüyordu. Bu çalım, ona komik bir görüntü veriyor, oldukça sert adımlarla yürümesine rağmen bir yandan da kaşları titriyordu.

Subay ince beyaz elleriyle kitapları hızla tutuyor, yapraklarını karıştırıyor, silkeliyor ve bir köşeye ustalıkla fırlatıyordu. Kimi zaman bir kitap şap diye yere düşüyor, odadaki herkes susuyor, sadece terleyen jandarmaların gürültülü solumalarıyla, mahmuzların şıkırtısı işitiliyordu. Arada bir, bir ses, "Buraya baktınız mı?" diye soruyordu.

AnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin