İKİNCİ BÖLÜM │ XXXII

112 7 0
                                    


XXXII


Ana, sessizliği dinleyerek hareketsiz yatıyor, gözünün önüne ısrarla Ribin'in kanlı yüzü dikiliyordu.

Bir fısıltı duydu:

"Kimlerin bu yola düştüğünü görüyor musun? Onca acı çekmiş, çalışmış, didinmiş, yorgun düşmüş, dinlenmesi gereken yaşa gelmiş insanlar. Sen ise akıl fikir sahibi genç bir adamsın Stepan."

Stepan ciddi bir sesle karşılık verdi:

"Böyle bir işe dalmadan önce iyice düşünmek gerekir."

Sesler bir süre sustu, sonra Stepan tekrar konuştu:

"Bence, önce köylülerle teker teker konuşmalıyız. Makov Aleşa'yla örneğin; okumuş yazmış ateşli bir adamdır, hem de yöneticilerle arası iyi değildir. Şorin Sergey de akıllı bir adam; Kinyazev de son derece cesur ve dürüst bir köylüdür. Bunlardan başlamalı... Bu kadının anlattığı kişileri de gidip bir görmek gerekir. Ben odun kırmak içinmiş gibi baltayı kapıp kente gideceğim; tedbirli davranmalı. Kadının hakkı var, insanın değerini yaptıkları belirler. Bugünkü adamı hepimiz gördük işte, Tanrı'nın karşısına bile çıksa yine de boynunu bükmez. Ya Nikita'ya ne demeli, o da utandı. Onun utandığına insanın inanası gelmiyor."

"Adamı gözünüzün önünde ne biçim dövdüler, hepiniz gıkınız çıkmadan seyrettiniz."

"Dur bakalım. Şimdilik, onlarla bir olup adamı dövmediğimize şükretmelisin, durum böyle."

Adam uzunca bir süre bir şeyler fısıldayıp durdu. Zaman zaman sesi, ananın duymasını olanaksız kılacak şekilde kısılıyordu. Bazen de kalın sesiyle yüksek perdeden homurdandığı oluyordu. O zaman kadın, kocasına, "Sessiz konuş biraz, uyandıracaksın kadını!" diye müdahale ediyordu.

Ananın gözleri giderek ağırlaştı ve uyku bir bulut gibi yumuşacık bir şekilde üzerine çökerek onu kucakladı.

Tatyana sabahın ilk ışıkları ölgün ölgün pencerelerden içeriye sızmaya çalıştığı bir sırada, sabahın buz gibi sessizliğinde kilisenin çanı uykulu uykulu çalarken anayı uyandırdı.

"Semaver hazır, çıkmadan bir bardak çay için, yoksa yollarda üşürsünüz..."

Stepan, bir yandan darmadağın saçlarını sakallarını düzeltirken bir yandan da anaya, onu şehirde nasıl bulabileceğini soruyordu. Köylünün yüzü anaya şimdi daha bir güzel görünüyordu.

Adam çayını içerken, "Bu olanlara inanmakta zorluk çekiyorum," diye güldü.

"Hangi olanlara?" diye sordu Tatyana.

"Bu tanışma işine canım. Öyle basit, öyle basit ki..."

Ana kendinden emin bir sesle, "Halkın davasıyla ilgili her şeyde olağanüstü bir basitlik vardır..." dedi.

Ev sahipleri oldukça ciddi bir şekilde, az ve öz konuşarak, yolculuğunda rahat edebilmesini sağlayacak ufak tefek önerilerde bulunarak anayı yolcu ettiler.

Ana arabada giderken, bu adamın artık bir köstebek misali sessizce ve bıkıp usanmadan bu yolda çalışacağını düşünüyordu. Karısı da sürekli etrafında sızlanıp duracak ve yaşadığı sürece kaybettiği çocukları için hissettiği öç alma duygusu, yeşil gözlerinde yakıcı bir kor gibi kıvılcımlar saçarak parlamaya devam edecekti.

Ana yine Ribin'i düşündü; kan içindeki yüzünü, alev alev yanan gözlerini, söylediği sözleri anımsadı. O caniler karşısındaki acizliğin acısı yüreğini yaktı. Bütün yol boyunca gözünün önünde, günün donuk gri fonu üzerinde, Ribin'in elleri arkasından bağlı, üstü başı parçalanmış, gözlerinde öfke ve haklılığına olan inancın verdiği parıltılar, saçı sakalı darmadağın ve yüzü gözü kan içindeki görüntüsü dalgalandı. Ana korkuyla toprağın içine sinmiş gibi bir halde içten içe adaletin gelip kendilerini bulmasını bekleyen, bütün ömürlerini hiçbir hak talep etmeden çalışmakla geçiren köylüleri düşündü.

AnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin