BİRİNCİ BÖLÜM │XIX - XX

177 5 3
                                    


XIX


Kalabalıktan, "Dikkat, polis!" diye bir ses yükseldi.

Dört atlı polis kırbaçlarını savurarak, doğruca kalabalığın üzerine doğru geliyor ve "Dağılın!" diye bağırıyorlardı.

Kalabalık istemeye istemeye çekilip polislere yol açtı, içlerinden bazıları duvarların üzerine tırmandı. Kalabalığın içinde alaycı bir ses çınladı:

"Domuzların altına at vermişler, onlar da kendilerini Voyvoda sanıyorlar!"

Andrey sokağın ortasında yalnız başına kalmıştı. Polislerden ikisi, atını onun üzerine doğru sürdüler. Kanyev'li kenara doğru çekilirken, ana da onu kolundan yakalamış azarlıyordu:

"Evdeyken hep Pavel'den ayrılmayacağını söylemiştin, ama bakıyorum da sen kendi başına dalıyorsun tehlikeye!.."

Andrey şirin şirin gülümseyerek anadan özür diledi.

Ana heyecandan bitkin düşmüştü, başının döndüğünü hissediyordu. Yüreği hem mutluluk hem kederle çırpınıyor, bir an önce fabrikanın öğle vakti düdüğünün çalmasını diliyordu. Kilisenin önündeki meydana geldiklerinde, yaklaşık beş yüz kişilik bir kalabalıkla karşılaştılar. Çoluk çocuk, genç yaşlı herkes heyecan içinde, kimi oturarak, kimi ayakta, sabırsızlıkla çevreye bakınarak bekleşiyorlardı. Bu bakışların bir kısmında şaşkınlık, bir kısmında umursamazlık, havada ise bir gerginlik vardı. Erkeklerin küfürleri kadınların boğuk seslerine karışıyor, bitip tükenmez tartışmalar kalabalığı kuşatıyordu.

Bir kadın ürkek bir sesle usulca, "Mitya'cığım, kendine dikkat et!" diye yalvarıyordu.

Bir ses sertçe, "Rahat bırak beni!" diye karşılık verdi.

Sizov'un ciddi, ağırbaşlı, güven verici sesi yükseldi:

"Bu gençlere destek olmalıyız! Onlar bizden daha zeki ve cesur davranıyorlar! Ücretlerimizden bataklık kurutma parası kesilmesine onlar engel oldular! İçlerinden bazıları bu yüzden hapsi boyladı, kazançlı çıkan ise biz olduk! Bunu unutmamalıyız!"

Fabrikanın düdüğü bütün sesleri bastırarak çınladı. Halk tedirginlikle kıpırdandı, oturanlar ayağa kalktı, bir an herkes sustu, bir çocuğun rengi sarardı, herkes dikkat kesilip bekledi.

Pavel'in güçlü ve aynı zamanda yumuşak sesi, sessizlikte gürledi:

"Yoldaşlar! Açgözlülüklerle, kinlerle ve karanlıklarla dolu bu yaşayışı, insan sayılmadığımız bu yaşayışı yok etmenin zamanı geldi sonunda."

Bekledi, işçiler sus pus olmuşlar, daha sıkışarak çevresinde toplanmışlardı. Ana, oğluna bakıyor, onun sadece mağrur, cesur ve kıvılcımlar saçan gözlerini görebiliyordu.

"Yoldaşlar! Kim olduğumuzu açıkça göstereceğiz onlara bugün. Bugün kendi bayrağımız altında, adaletin, aklın, özgürlüğün bayrağı altında yürüyeceğiz!"

Uzun ve beyaz bir bayrak direği havaya dikildi ve indi, halkın arasına düşüp kayboldu. Kısa bir süre sonra da bayrağın kumaşı kızıl bir kuş gibi, yukarıya çevrilmiş başlar üzerinde dalgalandı.

Pavel bayrağı havaya kaldırdığı an, on kadar el de bayrağın sopasına sıkıca sarılmıştı ve bu ellerden biri de ananın eliydi.

Pavel, "Yaşasın işçi sınıfı!" diye bağırdı.

AnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin