XVIII
Birkaç gün sonra, her zamanki yırtık pırtık, pis kılığıyla Vesofçikof geldi. Keyifsiz görünüyordu. Beceriksizce odanın içinde gezinerek, "İsay'ı kimin öldürdüğünü öğrendin mi?" diye sordu Pavel'e.
Pavel, "Hayır," diye kısaca yanıtladı.
"Bu işi midesi kaldıracak biri yapmış. Aslında bu iş en çok bana yakışırdı. Bunu yapmayı kafama koymuştum."
"Konuşma böyle," dedi Pavel dostça bir tavırla.
Ana sıcak bir sesle söze karıştı:
"Pavel'in dediği doğru. İyi bir insansın sen, neden böyle gaddarca sözler söylüyorsun... Neden?"
Ana bunları söylerken onun yüzüne şefkatle bakıyor, hatta çiçekbozuğu yüzünü o anda güzel bile buluyordu. Şimdi her zamankinden fazla acıyordu ona.
Vesofçikof omuz silkti.
"Ben başka ne işe yararım ki? Hep düşünür, toplumdaki yerimin neresi olduğunu anlamaya çalışırım da şu sonuca varırım: Benim bir yerim yok. İnsanların içine girmek için uğraşır dururum, beceremem. Her şeyin farkındayım, insanların uğradıkları bütün haksızlıkları görüyorum, ama anlatmayı beceremiyorum. Benim ruhum dilsiz."
Pavel'in yanına giderek boynunu büküp çocuk gibi yalvardı:
"Bana zor bir iş verin. Böyle boş, anlamsız bir yaşam sürmek zoruma gidiyor. Sizler hepiniz bu mücadelenin içindesiniz. Bu mücadelenin nasıl geliştiğini görüyorum, ama hep bir kenara itilmiş durumda, dışarıdan bakıyorum. Odun, kalas taşıyıp duruyorum. Bu işlerle ömür tüketilir mi? Bana ciddi, zor bir iş verin."
Pavel dostça adamın elini tuttu:
"Üzme kendini, veririz."
Andrey yattığı yerden seslendi:
"İstersen sana harfleri dizmeyi öğretirim, bize mürettiplik yaparsın ha, ne dersin?"
"Bunu yaparsan sana bir bıçak hediye ederim."
Andrey gülerek, "Defol git," dedi. "Ne bıçağı..."
"Çok güzel bir bıçak ama," diye ısrar etti Vesofçikof.
Bunun üzerine Pavel de gülmeye başladı.
O zaman Vesofçikof odanın içinde dolaşmayı bırakarak, "Siz benimle dalga mı geçiyorsunuz?" diye sordu.
Andrey hızla yatağından kalkarak, "Evet," dedi ve ekledi: "Hadi gelin, gidip kırlarda dolaşalım. Çok güzel bir mehtap var dışarıda."
"Pekâlâ," dedi Pavel.
Vesofçikof, "Tamam, ben de geliyorum," diyerek Andrey'e doğru baktı. "Güldüğünü görmek hoşuma gidiyor Kanyev'li."
Andrey, "Ben de senin bana hediyeler vaat etmene bayılıyorum," dedi.
Andrey mutfakta giyinirken ana endişeyle, "Daha sıkı giyin!" diye seslendi.
Dışarı çıktıklarında pencereye gidip arkalarından bir süre baktıktan sonra duvardaki aziz resimlerine dönerek sessizce, "Tanrım, onları koru," diye mırıldandı.
Günler, ananın 1 Mayıs'ı düşünmesine bile fırsat vermeden büyük bir hızla akıp gidiyordu. Ancak gece olup da günün telaşıyla bitkin düşmüş bir halde yatağına girdiğinde yüreği titriyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ana
Ficción GeneralAna adlı roman 1868-1936, doğduğu kente sonradan Gorki adı verilen büyük Rus yazarı Maksim Gorki'nin en ünlü eseridir. Bu romanın ilk basımı 1907 yılında gerçekleşmiş daha sonra, bu romanı Gorki'yi yaşadığı kente adını verdirecek kadar büyük bi...