İKİNCİ BÖLÜM │XXV

142 6 0
                                    


XXV


Pelagiya'nın yaşayışı, bazen kendisini de şaşırtan bir huzur içinde geçmekteydi. Hapisteki oğlunu ağır bir cezanın beklediğini biliyordu. Bunun farkındaydı. Ancak bu konuyu her düşündüğünde, Andrey'in ve diğer tanıdıklarının yüzleri elinde olmadan bir tablo gibi gözünün önünde beliriyor, Pavel'in hayali bütün yoldaşlarınınkini silerek gitgide netleşiyor, Pavel'le ilgili düşünceler her yana yayılıp, her şeyi aydınlatıyor ve ana, oğlunu görmemekten doğan kaygıyı, Pavel'in geleceğinin ne olabileceği beklentisiyle duyduğu korkuyu düşünmeye zaman bulamıyordu.

Sofia birkaç gün sonra evden ayrılmış, beş gün sonra da coşku ve sevinç içinde geri dönmüştü, ancak birkaç saat sonra tekrar çıkıp gitmiş, iki hafta sonra da tekrar eve dönmüştü. Sofia'nın oldukça geniş bir çevresi olduğu anlaşılıyordu. Arada bir de kardeşinin evine gelerek, neşesi ve müziğiyle evi coşturup gidiyordu.

Artık ana, onun müziğinden zevk almaya başlamıştı. Bu müziği dinlerken sıcacık bir şeylerin göğsünden içeri dolarak yüreğinin daha sakin bir şekilde çarpmasını sağladığını, yepyeni, birbirinden hoş duygu ve düşüncelerin, yüreğinde verimli bir toprakta yeşeren tohumlar gibi filizlendiğini hissediyordu.

Ana, sigarasının izmaritlerini, külünü, her türlü eşyasını evin her yanına yayan Sofia'nın dağınıklığıyla uğraşmakta zorlanıyor, hele elini kolunu savurarak hiç sakınmadan söylediği sözlere alışabilmek iyice zoruna gidiyordu. Sofia'nın bu halleri, Nikolay'ın sakin, ağırbaşlı davranışları ve konuşması yanında iyice dikkat çekici oluyordu. Sofia, anaya, bir an önce büyüme hevesinde olan ve insanlarla birer oyuncakmış gibi oynayan bir çocuk gibi geliyordu. Sürekli çalışmanın ne kutsal bir şey olduğundan söz ediyor ve dağınıklığıyla anayı gereğinden çok çalışmak zorunda bırakıyor, bir yandan da sürekli özgürlükten söz ederken, katı hoşgörüsüzlüğüyle insanların canını sıkıyordu. Ana, Sofia'nın tam bir çelişkiler yumağı olduğunu anladığı için, ona karşı davranışlarına çok dikkat ediyordu. Nikolay'ın yüreğinde yarattığı sıcaklık ise hiç değişmiyordu.

Nikolay'ın sürekli endişeli, ölçülü, tekdüze bir hayatı vardı. Sabahları çayını her zaman saat sekizde içer, bu arada ilginç bulduğu haberleri anaya da aktararak gazeteleri okurdu. Ana bu haberleri dinlerken, düzenin çarklarının insanları maddi zenginlikler uğruna nasıl canice öğüttüğünü daha da iyi anlardı. Nikolay'ı biraz Andrey'e benzetiyordu; o da insanlardan söz ederken Andrey gibi kin duymuyor, yaşamın kötülüklerinden bütün insanları sorumlu tutuyordu. Ancak kurulacak yeni düzene olan inancı Andrey kadar ateşli ve net değildi. Sakinliğini asla yitirmiyor, daima dürüst ve ağırbaşlı bir yargıç tavrıyla konuşuyor, son derece ürkünç bir şeyden söz ederken dahi acılı bir tebessümle sakin sakin gülüyor; ancak gözleri buz gibi katı ve soğuk parıltılar saçıyor, bu parıltılar asla hiçbir şeyi, hiç kimseyi affetmeyeceğini hissettiriyordu. Ana bu delikanlıyı gittikçe daha çok seviyordu.

Nikolay her sabah dokuzda işe gidiyordu. Ana o çıkınca ortalığı toplar, yemeği yapar, banyosunu yapıp temiz giysilerini giyer ve odasına çekilerek kitapları karıştırır, resimlerine bakardı. Okumayı da sökmüş sayılırdı ama bu iş ona hâlâ pek zor geliyor, kısa sürede yoruluyor ve okuduklarından bir şey anlamaz oluyordu. Kitapların resimlerine bakmak ise onu çok eğlendiriyor, bu resimlere baktıkça gözlerinin önünde çok güzel, yeni bir dünya canlanıyordu. Koca koca kentleri, birbirinden güzel binaları, gemileri, makineleri gördükçe insan yaratıcılığı karşısında adeta büyüleniyordu. Hayatın her gün hızla geliştiğine tanık oluyor, aç ruhu, önüne serilen güzelliklerin sonsuzluğu içinde gitgide daha da uyanıyordu. En çok ilgisini çeken Jeoloji Atlası'ydı. Bu atlas yabancı dilde yazıldığı için yazılanlardan hiçbir şey anlamıyor, buna rağmen bu ciltlerin içine daldığında dünyanın büyüklüğü, güzelliği ve zenginliği karşısında hayrete düşüyordu ve Nikolay'a, "Dünya ne kadar da büyük," diyordu.

AnaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin