Üzerinden yıllar geçtikten sonra dinlediğim melodiler kulaklarımı tırmaladı. Benim için üzülme, diyordu Bergen. Babam elinde tuttuğu kristal bardağı dudakları ile buluşturuyor bana acılı bir ifade ile gülüyordu.
Şarkıyı mırıldanışı ise içimde garip bir his ile ahenkleniyordu. Neydi bu? Acı, mutluluk, huzur, hüzün?Gözlerin nemli nemli
Başını hiç öne eğme
ayrılık onur değil ki
benim için üzülme.Mırıldanmaları bitince gözünden süzülen yaş ile bana baktığını görmüştüm o gün. Bunun sadece alkolün bir etkisi olduğunu düşünsem de yıllar sonra oturduğum yerde bunun mantıksız olduğunu biliyorum.
Gözlerimin daldığı noktada başka bir şeyler dönüyor. Az önceki kristal bardak bu sefer benim elimde. Baktığım yerde ise babamın kanlar içinde yere yığılmış bedeni var.
Bunlar sadece beynimin hileleri.
Yıllardır böyleydi. Kötü bir olay yaşadığım zaman oturduğum yerden tüm başıma gelenleri düşünür kendimi kaosa sürüklerdim. Bir çıkış yolu arasam da asla gördüğüm aydınlığa gitmemeye yeminliydim.
Karanlık iyiydi. Karanlık olan bendim. Neden kendimden kaçacaktım ki?
Karşımdaki rakibin kim olduğundan emindim. Firuze Karahanlı. Annem olmasına rağmen doğum günü hariç hiçbir şeyini bilmediğim kadın.
Pardon, bir de babamın ölümünde parmağı olması dışında.
Fısıldadım. "Neden?" elimde tuttuğum kristal bardak dudaklarıma yaklaşınca durdum.
Bardağı parmaklarımın arasında dolandırışım bile babama benziyordu.
"Neden babamı benden kopardın? "
Kim vardı ki yanımda babamdan başka?Aynı yağmur damlası, farklı kar tanesiydik. Aynı rüzgar altında başka yönlere savrulan yapraktık. Biz aynı toprağa dokundukça benimle can verecek tek kişi babamdı.
Fakat bu hayallerimi ellerimden aldılar.
" Annen, nasıl bir kadındı?" diyen Ali'ye döndürdüm bakışlarımı. Sesi ile gerçeklik ile geçmiş arasında duran bağdan sıyrılmıştım. Yüzümdeki istifi bozmadan elimdeki bardağın kokusu midemi harekete geçirirken sadece baktım.
En sonunda bardakta kalan içkimi yudumlayıp cevap bekleyen Ali'ye döndüm. Viskinin acımsı tadı genzimi yakarken yüzümü buruşturmamak için çabaladım.
"Bilmiyorum." toparlayamadığım sesim titrek çıkmıştı. Boğazımı temizleyip konuşmaya devam ettim.
"Bilmiyorum. Neyi severdi? Neyden nefret ederdi? Huyları hakkında bir fikrim yok."ayaklandım. Odanın içinde tur atarken sinirden çıldırmak üzereydim.
Elim cebimdeki sigara paketine uzandı istemsiz. Dudaklarım arasında, şuanki halimle emanet gibi duran sigarayı tutuşturdum."Zaaflarını bilmiyorum. Onu alt edemeyeceğimi biliyorum. Annemin aradan çekilmesinin tek bir yolu var."
O yolun ne olduğunu en iyi Ali biliyordu.
"Anneni öldüremezsin!" dedi hırçınlıkla. Tek kaşım kendiliğinden kalkarken dudaklarımdan süzülen duman huzmesi kirpiklerimi yalayıp geçti.
"Neden?" diye sordum sakince. İçimde kaynamaya başlayan öfkeme tezatla.
Ayağa kalkıp omuzlarımı tutmasını başka gözlerle izledim. "Karen."
Gözlerimi gözlerine odakladım. "Eminim ki annen senin için iyi olanı yapmaya çalışıyor." omuzlarımdaki elleri bel boşluğuma uzanırken daha da yaklaştı. Dudaklarımız arasında az bir mesafe kala fısıldadı. "Çünkü sen öyle alelade biri değilsin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRİNİN KATİLİ
Детектив / Триллерİki ruh birbirini basit bir kazayla bulamazdı. Kırmızının en koyu tonuyla kaplanan ellerim bedenini sarmalarken gözümde endişeli parıltılar dolaşıyordu. Kana bulanmış bedeni bana da kendi rengini sıçratıyordu. Aslında bakarsanız, bu bir tesadüf de...