Bölüm şarkısı: yaşlı amca-İstanbul beyefendisi.
Keyifli okumalarGiden günlerime vaveyla, ruhum acıyor.
🔸🔶🔸🔶🔸🔶🔸
Geceler fazla mı acımasızdı, yoksa gündüz mü örterdi feryatların üzerini? Sigara dumanından müzdarip odada gezdirdim gözlerimi. Zerre pişmanlık duymadığım hareketlerim gece çökerken üzerime çullanıyordu.
Aydınlık bir gecenin kapkara tarafında içimden çığlık çığlığa ağlıyordum. Her ölüm paslı bir zincir ile birbirine bağlıydı. Halkalar, elimdeki fotoğraf kareleri gibi birbirini takip ederken gıcırdıyordu.
Faruk Yay öldü.
Geride kendisine acıyan bir katil bırakarak. Ailesi sadece cenaze almaya gitmiş, karısının hiç ağlamadığı arka arkaya telefonlar ile söylenmişti. Faruk Yay ailesi tarafından bile ölmesi beklenilen biriydi. En acısı kendi öldürdüğüm adama geceler boyu ağlayan ben olacaktım.
En acı gerçekler geceyle saplanırdı sırtımıza. Kan şarlardı ruhumuzdan fakat bedenimiz dimdik dururdu tüm ağırlığa rağmen.
Felaket bir sarhoşluk iliklerimize yayılmıştı. Kendime verdiğim sözü tutamadığım gibi arkadaşlarıma da engel olmaya çalışmamıştım. Salondaki masa üzeri çerezler ve alkol şişeleri ile kaplıydı.Yemek yemeden içtiğimiz için uyanan midesindeki acı suyu çıkarıyordu. Öğürme sesleri uykusu hafif olan beni rahatsız edince ben de katılıyordum. Bilen bilirdi boğazındaki yanma hissinin ölümden beter olduğunu.
Midem kaynarken uzandığım yatağımda tavanı izliyordum. Bünyem alkole alışık olduğu için sarhoşluğu atlatmış, çakır keyif bir halde mırıldanıyordum.
Ve yalnız değildim. Ali uzandığı koltukta ayaklarını sarkıtmıştı. Boyunun uzunluğu koltuğa sığdıramamıştı kalıbını. Arada inliyordu. Mide ağrısından mı yoksa geçmiş acısından mı bilmiyordum. Tek bildiğim uyuyamadığıydı.
Ayağa kalktım. Kısa süreli bir baş dönmesi yokladı vücudumu. Sarsak adımlarla arşınladığım odada fazla gürültü çıkarıyordum. Evime tezat bir gürültü.
Umursamadım.
Çekmecelerden en altta olanı açıp deri kumaşı çıkardım.içi cinayet dolu kağıt parçaları... Fotoğrafların arkasında sayılar vardı. Kişi sayısı az olsa da her bir cinayette tekrar halkalar açılıyordu.
En üstteki fotoğrafı parmaklarımın arasına alıp kumaşı katlayarak yerine koydum. Üzerimdeki bir çift göz her hareketimi zihnine kazıdı.
Acelesiz adımlarla çıkış kapısına yöneldim. Arkamdan ayaklandı. Omzumun üzerinden bakış atıp demir kapıyı çektim.
Kapıyı açar açmaz rüzgar bedenimi yaladı. Titreme dalgası vücuduma yayılsa da üşüdüğümü hissetmiyordum. Bir kaç adım attıktan sonra betona çöktüm. Ellerimle cebimi yokladım. Çakmağımı çıkartırken boş bakışlarım geceye kaydı.
Yanımda hareketlenme hissedince konuştum. "Katiller böyle pişman olurlar mı?"
"Olmazlar." dedi düşünmeden. Elindeki rakı şişesinin kapağını açıp elini önüme uzattı. Kafam güzel olduğu için mi bilmiyorum şaşkın şaşkın baktım eline. Parmaklarını hareket ettirdiğinde bile anlamadım. Hızlıca elimden fotoğrafı aldı. Karşı koymadım. Hoş, karşı koyacak ladar kafam yerinde sayılmazdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GRİNİN KATİLİ
Mistério / Suspenseİki ruh birbirini basit bir kazayla bulamazdı. Kırmızının en koyu tonuyla kaplanan ellerim bedenini sarmalarken gözümde endişeli parıltılar dolaşıyordu. Kana bulanmış bedeni bana da kendi rengini sıçratıyordu. Aslında bakarsanız, bu bir tesadüf de...