16.Bölüm

22 3 0
                                    

Kapkara yüreğin en kör noktasında bile gizli bir merhamet baş gösterirdi.   Intikam hırsına yenik düşmüş, gerçekçi hayallere inanlar için bu gizlilik tam bir başbelasıydı. Lakin merhameti tetikleyen acıma hissinden, sevgiden daha güçlü bir duygu olduğunu yıllar önce karalar bağlamış kalbime kazımıştım. Ben nefretin yakıcı soğuğunda dilimden eksiltmediğim küfürler ile alacağım intikamları düşünürken merhametimi küle döndürüp hırsımı tetikleyen duygunun ne olduğunu adım gibi biliyordum. Nefret.

Gözlerimde nefretin parlamaları olduğuna binlerce kişiye yemin ettirebilirdim. Hayat benden aldıkları ile yıllardır oluşturduğum duvarların altında kalmış olmamı sağlamış olsa da yerle bir edemediği tahtımda daha güçlü bir vaziyette nefretle harmanlanmış bir beden olarak oturuyordum.

En güçlü yanım nefret ile özdeşleşmiş yanımdı ve kapkara yüreğimde nokta kadar merhamet istemiyordum. İyi duyguların kazandırmadığını ruhumu parçalara ayıracak bir acıyla öğrenmiştim.

"Yeri geliyor kendi canından insan ile kanlı bıçaklı oluyorsun kızım." diyen yaşlı adam beni cümleleri ile daldırdığı yerden geri çıkardı. Benden daha iyi kim anlayabilirdi bu durumu?

Kendi kanıyla savaşan kaç kişi vardı acaba?

"Aynen öyle efendim." dedim kibar bir şekilde. Sokakta adam öldüren ben değilmişim gibi. Kendi ailesinin boğazına ip geçirecek kişi ben değilmişim gibi.

"Seni de meşgul ediyorum ama." derken mahçup görünüyordu. "Torunum olacak hergele beni görmeye bile gelmiyor. Babası öldükten sonra hepimizle bağlarını koparan bir işkolik oldu."

"Estağfurullah amca. Mustafa bey işlerini bitirir bitirmez buraya dönecektir." dedim güleryüz ile.

Mustafa'nın işleri ancak öldüğü zaman bitecekti. Bunu ben ve Mustafa'dan başka bilen kimse yoktu tabii. Acaba bu ihtiyar torununu ölümle tehdit ettiğimi bilse yine tüm dertlerini bana anlatır mıydı?

Elindeki bastona yanağını dayadı. Tecrübe ile dolu gözleri ile suratımı incelerken yüzünde yaşayan bir tebessüm belirdi.

"gençlik ah gençlik." dedi sitemle. "bir zamanlar hepimizin ok yayı gibi gergin teni vardı. Asla elden ayaktan düşmeyecek gibi sarsılmaz bir havamız... Yıllar, yıllar" dedi son heceyi nefesinin yettiği kadar uzatırken. "Meğer ömür dediğin gergin bir ipin üzerinde yürümekmiş." iç çekti. Kendi anlattıklarına o kadar içerleniyordu ki karşısında hipnotize oluyordum.

Oysa burada olmamın bir kaç sebebi vardı. Bunların başında Ali'ye benzeyen çocuğu yakalamak vardı. Benim ne olduğumu bilen birinin varlığı sinirimi bozuyor beni geriyordu. Kafamda düşüncelerim ile boğuşurken, gözlerim etrafı tarıyor kulağım yaşlı adamın sözlerini tartıyordu.

"Hanımı ilk gördüğümde o kadar güzeldi ki, 74 yaşında öldüğünde bile ölümün güzel yüzüne nasıl yakıştığını anlamıyordum. Ölüm birine bu kadar yakışır mıydı? Ah şimdiki gençler ne anlar aşktan, kaybetmekten?"

"Anlamazlar dede." diyerek geldi Mustafa. Beni büyük bir yükten kurtardığından habersiz. Onun gelmesi ile ayağa kalktım. "Hoş sohbetleriniz olsun." dedim sakince. Kalktığım yere Mustafa otururken ona ters ters bakıyordum.

"Bu kızla evlensene evladım." diyen ihtiyar fısıldadığını düşünsede bağırıyor sayılırdı.

Mustafa güldü. "Oya var ya dede." sevdiği kız benim elimde gizli bir yerde tutuluyordu. Bana olan kini had safa olsa da saçımın teline dokunsa etraf alev alacaktı. Bunu biliyor, bana katlanıyordu.  Konuşmayı o kadar merak ediyordum ki ayaklarıma söz geçiremiyor, dikilmeye devam ediyordum.

GRİNİN KATİLİ Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin