İyi okumalar 😊.Ƹ̵̡Ӝ̵̨̄Ʒ
Yine gecenin bir yarısı ve yine ben elimde dumanı tüten kahvem ile balkonda oturmuş karanlığın esir aldığı şehri izliyordum. Karanlık, şehrin bütün kusurlarını örtmüş bir örtü gibiydi. Acıyı, mutluluğu, hüznü,sevgiyi her şeyi yutmuştu karanlık. Hissizdi. Tıpkı benim gibi. Bu yüzden geceyi daha çok severdim. Gecenin karanlığıyla baş başa kalmayı güneşin aydınlığına tercih ederdim her zaman. Sabah güneş yüzünü gösterdiğinde ve aydınlık dünyayı esir aldığında acı,mutluluk, hüzün,sevgi gibi diğer her şey gün yüzüne çıkardı ve şehir tekrar gürültüye teslim olurdu. Gece sessizdi,sakindi.
Gece yalnızdı.Elimdeki yarısını içtiğim soğumuş kahveye baktım. Her gece bana ve şehrin karanlığına eşlik eden kahveye. Nedenini bilmediğim bir şekilde gündüzleri kahve içemezdim. Sanırım bana geceleri eşlik etmeyi daha çok seviyordu. Bundan şikayetçi de değildim.
Kahve kupasını mutfağa bırakmak için ayağa kalktım. Diğer günlere göre bugün biraz daha fazla oturmuştum. Çünkü bir kaç gün sonra açılacak olan okul yüzünden bir daha bu kadar rahat davranamayacağımın farkındaydım. Derin bir nefes alıp daldığım düşüncelerden sıyrıldım.
Bardağı mutfağa bıraktıktan sonra odama geçtim. Kapıyı kapatıp arkamı döndüğümde kaç gündür görmezden geldiğim gitar ve yanındaki kutulara gözüm takıldı. Ayaklarım benden bağımsız bir şekilde masanın yanına doğru hareket etmeye başladı. Beynim vücudumun kontrolünü kaybetmiş gibiydi. Masanın yanına vardığımda yere diz çöküp en üstte duran küçük kutuyu kucağıma aldım. Kutunun üstüne bir damla düştüğünde ağladığımı fark ettim. Ne zaman ağlamaya başlamıştım ki ben. Gözümden firan eden yaşlar birbiri ardından kutunun kapağına düşmeye devam ederken o kapağı açacak cesareti kendimde bulamıyordum. O benden gittikten sonra ,ben bendeki O'nu sildikten sonra bunların hiçbirine şimdi de olduğu gibi bakmaya,dokunmaya cesaret edememiştim. Korkağın tekiydim ben. Yüzleşmeye korkuyordum.Elimin tersiyle yüzümü sildim ama nafile. Benim sildiklerimin yerini hemen yenileri doldurmuştu. Sağ elimi kaldırıp kutunun kapağını kavradım. Titriyordu ellerim.
Aynı tüm bedenimin zangır zangır titrediği gibi...
Kapağı yanıma bıraktım ama bakışlarım kutunun içine değmemek için direniyordu sanki.
Derin bir nefes alıp sonunda bakışlarımı kutunun içine sabitledim. Bakışlarım kutuya değer değmez dudaklarımdan bir hıçkırık firar etmişti. Ablamın uyanmaması için hemen elimi kaldırıp dudaklarıma bastırdım. Bir süre elim dudaklarıma basılı bir şekilde sakinleşmek için bekledim ama olmuyordu. Ne ardı arkası kesilmeyen göz yaşlarımın sonu geliyordu ne de dudaklarımdan firar eden hıçkırıklarım son buluyordu...
Kutuyu tekrar elime alıp içinde bir cinayete tanıklık etmiş anılara baktım.
Benim cinayatime tanıklık eden anılarıma....
Daha fazla dayanamayıp elimdeki kutuyu eski yerine bıraktım. Diğerlerine de bakmayı,onlara da dokunmayı;onların esir aldığı, cinayetini işledikleri ruhumla tekrar yüzleşmeyi kaldıramazdı bu zayıf bedenim.
Diz çöktüğüm yerden ağır hareketlerle kalktım. Yerde üst üste dizili olan kutulara son bir bakış atıp yatağıma doğru aynı ağır hareketlerle ilerledim. Örtüyü kaldırıp yatağın içine girdiğimde göz yaşlarım hala yanaklarımı ıslatıyordu,hıçkırıklarım ise odada yankılanıyordu.
Yine gelmişti işte aklıma. Her seferinde böyle oluyordu. Ben onu unuttum sanıyordum ama O tam kendimi toparlamaya başlamışken tekrar aklıma gelip beni yerle bir edip gidiyordu.
Bana o olmadan da yaşayabileceğimi söylerdi hep ama bana o olmadan nasıl yaşanılır hiç öğretmemişti.
Evet dediği gidi yaşıyordum işte ama ruhu olmayan zayıf bir bedenden başka bir şey değildim. Nefes alıyordum ama aldığım her bir nefeste boğuluyor gibiydim. Yaşam için gerekli olan oksijen benim ölümüm oluyordu.-----------