2.9; Not In The Right Time

1.4K 272 133
                                    

Kitabı yeni okuyanlar için;

Kitap 37. bölümdeyken 27 ye kadar yayimdan kaldırdım ve baştan yazdım. Bu yüzden okuyucularin bir kısmı olayları biliyor. Bu yüzden zaten açıklamıştım diyip hatalar yapabilirim. Aklınız karışmasın

Kitabı önceden okuyanlar için;

Şimdi reisler biliyonuz ki ben neredeyse her şeyi açıklamıştım ama şu anda hiçbir şey net değil. O yüzden siz biliyor olsaniz bile ben bir şeyleri açıklayınca yine 'ohaa ya nasıl' falan diyin tamam mı fmsmdmx

__________________

Kuyruğundan bir türlü ayrılmayan adama kısa bir bakış atıp önüne döndü Minho. Gözlerini devirip ilerlerken adam arkasından sessiz adımlarla geliyordu

Derin bir iç çekip Taebaek'ten hareket olmadığını bildiren başka bir adama baktı. Sabahtandır her yerde bunun duyurusu yapılıyordu

İki tahmini vardı Minho'nun. Birincisi saldırının Yeongyang'dan, ikincisi ise Gwangju'dan olacağıydı. Çünkü telsizden diğerlerine haber veriyormuș gibi yaparken yanındaki adamın bıyık altından gülümsediğini görmüştü

Sahteler gerçek City Jungle'ın merkezini bilmiyordu... Belki de bu yüzden bu adam peşinden ayrılmıyordu. Yeterince bilgi alabilmek için

Bir anda ilerlemeyi kesip durdu. Adam onun sırtına çarpmadan son anda durabilmiști. Minho arkasını döndü ve adama gülümsedi

"Bana kahve getirebilir misin, Felix?"

"Tabii"

Pembe saçlı koşarak yanından uzaklașırken yüzünü tekrar eski haline döndürdü. Hızlı adımlarla oradan uzaklaştı. Tek başına kalabileceği birkaç dakika yaratabilmiști kendisine

Hızlı adımlar ile iki katlı binaların arkasına geçti. Sigara içen birkaç asker Minho'yu görünce sigaraları fırlatıp saygı duruşuna geçmişti ama Minho sorun olmadığını belli eden bir el hareketi yapıp geçip gitmişti oradan. Cebindeki pili çıkarıp telsize takarken askerler kendisini gördüğü için oradan uzaklașıyordu

Binaları geçip az ilerideki ormana daldı hemen. Yürümeyi bırakıp koşmaya başladı. Son hız ormanın derinliklerine giderken aklında sadece dostlarına ulaşması gerektiği vardı

Yeterince uzaklaştığını düşününce bir süre soluklandı. Telsizi hemen kavradı ve konuşmaya başladı

"Kedi. Acilen herkes hatta girsin"

Sırasıyla herkesin sesi duyuldu. Minho hemen konuşmayı yönlendirdi

"Öncelikle ben iyiyim çocuklar"

"Tanrıya şükür!" Jisung'un sesini işitince kıkırdadı

"Sahte Felix ile karşılaştım. O burada"

"Ne?"

"Sahte Felix mi!?"

"Evet, Felix. Yani anlayacağınız Felix gerçekten de dokuzuncu ama şimdilik bu önemli değil. Fark ettiğim şey şu ki onlar bizim merkezimizin neresi olduğunu bilmiyorlar. Ben de kandırmak için sizinle konuşuyormuș gibi yapıp merkezi Daegu'dan Gwangju'ya taşıyın dedim"

"O halde saldırı beklediğimiz yer...?"

"Gwangju veya Yeongyang"

"Tanrı aşkına Yeongyang nereden çıktı?"

"Andong'a saldırılar hakkında sahte Felix ile konuşuyorduk. Yeongyang'ı ele geçirmemiz için beni ikna etmeye çalıştı ama tuzak olduğu fazla bariz"

Chan "Başka sahte var mı?" diye sordu. Minho "Şimdilik yok" derken daha fazla olmaması için dua ediyordu

"Gwangju için önlemleri arttırın. Bir şey olursa sizi bilgilendireceğim. Görüşürüz"

Pili çıkardıktan sonra eline ikinci telsizi aldı. Ona da pilini taktı

"Bebeğim"

"Efendim" Jisung'un umut dolu sesini duyunca gülümsemeden edemedi

"Her şey yolunda mı?"

"Evet"

"Güzel"

Kısa bir sessizliğin ardından "Seni seviyorum" dedi Minho

"Ben de seni seviyorum"

Ağacın dibinden kalkarken "Gitmek zorundayım" dedi "Görüşürüz"

"Görüşürüz"

__________________

"Az önce bir sinyal yakaladık ve iki kişinin konuşmasına şahit olduk!"

Çizik olan kaşını kaldırarak bakmıştı ona Changbin. Adam heyecanla "Lütfen beni takip edin" dedi

Sesini çıkarmadan adamın peşinden gitti. Çalışanların bulunduğu alana girdiler. Herkes işi gücü bırakmış, dev ekranın önünde toplanmıştı. Ortamdaki gürültü yüzünden yüzünü buruşturdu Changbin

Adam diğer görevlileri yardı. Herkes Changbin'i görünce sessizliğe bürünmüştü. Konuşmanın bir ses kaydını açıp tepkisini görmek için Changbin'e döndü adam

"Neden merkezin Jeonju olduğunu en başından söylemedin!?"

Kaşlarını çattı. Duyduğu ses aşırı derecede akıcı bir şekilde Korece konuşan Felix'e aitti

"Bildiğinizi sanıyordum. Bu kadar mı aptalsınız?"

Mümkünmüş gibi daha çok çattı kaşlarını. Adam ses değiştirici kullanıyordu. Orijinali nasıldı bilmiyordu ama duyduğu ses son derece kalındı

"Bize söylemediğin bir şeyi nasıl bilebiliriz? Bize bilgi sızdıracağını söylemiştin!"

"Sızdırıyorum zaten. Iki taraflı oynamak kolay mı sanıyorsun?" konuşmalar Changbin'i huzursuzlandırırken derin bir iç çekiş sesi duyuldu

"Neyse ne! Merkezleri Daegu veya Gwangju değil. Saldırmanız gereken yer Jeonju!

Gözleri büyüdü. Ağzı aralanmıș bir şekilde ekrana bakarken "Tamam" dedi Felix

"O halde Daejeon'dan saldırıya geçeceğiz"

Ardından kulak tırmalayacı sesler eşliğinde hat kesilmiști. Boş gözlerle ekrana baktı Changbin. Odada bulunan herkes başını yere eğdi

Daejeon'dan saldıracaklardı. Hem de doğrudan merkezlerine

"Pizza"

Kalın bir ses duyuldu. Bakışlarını zorla ekrandan ayırıp arkasına baktığında Felix'in kapının pervazını tutarken ona baktığını gördü

"Șey... Müsaitsen konuşabilir miyiz?"

Herkesin ona dehşete düşmüş gibi bakmasını garip karşılaşdı Felix. Bakışları odada gezinip tekrar Changbin ile buluştuğunda yutkundu

"Geliyorum"

Sesi oldukça soğuktu. Hala sinirli miydi Felix'e?

Changbin yanından geçip koridorda ilerlerken üzgünce bakmıştı ona Felix

Belki de konuşmak için en iyi zaman bu değildi....

・Alive・[Changlix]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin