5.2; Confession

1.3K 247 175
                                    

Ekim'in yaklaştığını belirten soğuk rüzgarı ciğerlerine çekip alanda gözlerini gezdirdi Changbin. Sadece birkaç saat içinde burası gerçekler ile sahtelerin birbirine karıştığı bir yere dönüşecekti. Hayal gibi gelen her şey gerçekliğe bürünecekti ve Changbin bunun için can atıyordu

Üstüne kurşun geçirmez yelek geçirip silahlarini ceplerine yerleștiren Felix'e baktı. Kızıl yaptığı saçları doğrudan suratına gelen güneş ışığı ile parlıyordu. Esmer teni ve çilleri gerçek dışıydı sanki

Gözlerini yumup önüne döndü. Son birkaç haftadır düşüncelerini bu tür şeyler ele geçirmişti. Ne zaman Felix'e baksa onun ne kadar etkileyici olduğunu fark ediyordu. Bunun farkındaydı zaten ama sanki her bakışında yeni bir detay görüyordu

Belki de savaşın etkisiydi bu

Savaş güzel bir şey değildi elbetteki, dostlarını kaybedebilirdi, sevdikleri ve değer verdikleri ellerinin arasından kayıp gidebilirdi

Bu yüzden Felix'e dikkat ediyordu. Çünkü savaş yaklaştıkça içini onu kaybetme hissi doldurmaya başlamıştı. Onu koruması gerekiyordu

İnsan tabiatının genel bir kuralıydı sanki. Bir şeyin değerini hep onu kaybedince anlarlardı. Ya Changbin? Bu konu üzerinde defalarca kez düşünmüştü ve korktuğu şey bambaşka bir şeye dönüşmüştü. Birisine değer verdiğini söylemeden onu kaybetmek istemiyordu artık, en azından bilmelerini istiyordu

Bunu diğer dostlarına yapmıştı bile. Her biriyle - Minho hariç - samimi olsun olmasın bu tür bir konuşma yapmış ve onlara değer verdiğini söylemişti ama Felix'e dili dönmüyordu bir türlü

Sebebi belli değil miydi ki? O onun dostu değildi. Onların arasındaki bağ daha farklıydı

Tam olarak eski sevgili değillerdi. Olayı 'eski' diye adlandırmak da istemiyordu Changbin. Çünkü hissettiği şeyler çok tazeydi

Yüzünü sıvazlayıp derin bir nefes aldı. Tanrı aşkına sadece birkaç saat sonra ölümle burun buruna gelecekti ama o oturmuş bunları düşünüyordu

Söylemesi gereken sadece 2 kelime vardı, söyleyecekti ve bitecekti. Neden bu kadar stres oluyordu?

Hışımla yerinden kalktı. Ellerini camın önüne yaslamıș dışarıyı seyreden Felix'in yanına gitti

"Felix, konuşabilir miyiz?"

Bakışlarını Changbin'e kaldırıp umursamazca baktı "Efendim?"

Yumruklarını sıkıp dudağını yaladı Changbin. Derin bir nefes alırken Felix'in gözlerinin içine baktı

"Seni..."

Gözlerini kırpıştırdı Felix "Beni ne?"

"Seni..."

Alt dudağını dişleri arasına alıp patladı en sonunda

"Sikeyim seni! Niye bu kadar yakışıklısın!?"

"Ha!?" Çatılmıș kaşlarla geri çekilip Changbin'i süzdü ama Changbin sinirli gibiydi

"Fazla yakışıklısın, fazla sevimlisin, fazla şirinsin! Aklımı karıştırıp duruyorsun, bu kadar kusursuz olma!!"

"N-Ne demek istiyorsun? Bu benim mi suçum yani!?"

"Evet senin suçun!"

"Gördüğüm en berbat aşk ilanıydı!"

"Biliyorum, özür dilerim!!"

Yüzünü buruşturup "Niye bağırıyorsun!?" dedi Felix. Yine bağırarak cevap verdi Changbin "Bilmiyorum!!"

Ellerini saçlarına daldırıp arkasını döndü "Bilmiyorum! Çok boktan hissediyorum sadece"

Dönüp Felix'e baktı "Seni tekrar bulduğumda aşık olmamak için kendime söz vermiştim ama tutamadım!"

Bakışlarını bir yerde bir de Changbin'de gezdirip durdu Felix. Bir şey diyemedi. Changbin ona doğru bir adım attı

"Birkaç saat içinde savaşa gideceğiz ve ben-" gözleri dolmaya başladı. Changbin'in yanağından süzülen bir damlaya büyümüş gözlerle baktı Felix. Hayatında ilk defa Changbin'in ağladığını görüyordu

Yavaşça kollarını Felix'e sarıp alnını omzuna yasladı "Ben seni kaybetmekten korkuyorum çünkü seni çok seviyorum"

Birden olanlar yüzünden şoka girdi Felix. Changbin ona sarılıp ağlarken iki kolu Changbin ile arasında kenetlenmiș öylece duruyordu

Açıkçası Changbin ile ikinci tanıșmaları hoş değildi ama ilki kadar boktan da değildi. Changbin'i sevdiğini hatırlıyordu, şu anda pek bir şey hissettiği söylenemezdi çünkü kendisini tamamen bu dünyadaki olaylara kaptırmıştı. Bir aydır savaş dışındaki bir konuya kafa yorma gereği bile duymamıştı

Eski hayatında fırsatı olmamıştı ama şu anda fırsat avucunun altındaydı. Elinin tersiyle itmesini gerektirecek hiçbir şey yoktu

Sonunda tepki verip Changbin'i kendinden uzaklaştırdı. Gözlerinin içine bakıp gülümsedi

"Savaştan ikimizde beraber dönersek eğer bunun hakkında konuşalım" şirince gülümseyip "Seninle bütün bir geceyi geçirmek istiyorum" dedi

Gülmeye başlarken "Tamam" dedi Changbin. Felix onun boynuna sarılıp "Ağlama" derken beline sarılıp kokusunu içine çekti

Bu kokuyu son alışı olmaması için dua edip durdu

__________________

Harita üzerinde son kez gözlerini gezdirip "Tamamdır" dedi Seungmin. Masanın başında duran dostlarına son bir kez baktı ama bu öyle basit bir bakış değildi. Şu an o ortamda bulunan herkes gibi nefret dolu bakıyordu

Hyunjin'i geri almaları gerekiyordu ve bunun için bütün bir şehri yok etmeye hazırladı

"Başlayın" dedi "Jetleri yollayın"

Odadaki askerlerden birisi selam verip telsizden ateş emrini verdi

Ve bununla hazırda bekleyen uçaklar kalkışa geçti, bütün bir şehri bombalamak için

Tıpkı Uljin'e yaptıkları gibi

__________________

Ay Allah im sonunda diyen +1

Senin yapacağın birleştirme şekline tukureyim, 53 bölümdür bunun için mi bekliyorduk diyorsanız +273738484

・Alive・[Changlix]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin