《★gzdnuzak★》
Adımlarım sessiz ara sokakta kalbimin ritmiyle aynı tempoda çalsada gözlerim karşımda gittikçe yakınlaşan sokak lambasına takılı kaldı. Ellerim çarprazlama birbirine sarıp, gecenin esen rüzgarına daha da kenetledim. Ben 18 yaşına yeni basmış, mutluluğun hep masallarda olduğuna inanan kız, Çağla Deren. Her gün monoton hayatıma bir yenisi eklenen, zaman. Bugünde rüzgarın tersten esmesini sağlayıp, uçuşan saçlarımla eğleniyordu, zaman! Zifiri karanlıkta da olduğum bu şehir, İstanbul da olan aslımı yani kendimi arıyordum. İstanbula 3 sene önce gelmiş bu sene ise 4 senemdi. Derse olan başarılarım sayesinde bu yıl ki kazandığım burslu koleji renksiz olan hayatıma renk katmış hatta o kadar iyidi ki rüzgarın akış yerinin bile rengini görebiliyordum. Öğretmenimin yaptığı ısrar sayesinde alıştığım bir düzene sırtımı çevirip, yüreyecektim. Sonu belli olmayan bir yola... Şuan beni bu saatte dışarı çıkaran amaç. Amacı olmayan yolda belkide kaybolmaktı, niyetim. Yalnızlığı arıyorum bulan varsa bana ulaşabilir mi? Yoksa yanlızlıkta mı kayıp? Ne acı oysa yanlızlığımız bizim arkamızda ki gölge olması gerekirken.
Yürüdüğüm 1 saatlik yol yine beni evime sürüklemiş, bir sokak arkadan gördüğüm 3 katli binanın dökülmüş olan boyası... Karşımda iki farklı yolun biri beni evime sürüklerken diğeri de meraka götürüyordu. Sağ taraftaki yol başka bir mahallenin başka bir sokağına götürüyor bir de bu yetmezmiş gibi gelen boğuk inleme sesleri. Sol tarafımı seçip, adımlarımı hızlandıracakken gelen kahkaha sesleri evime gitmeme mani olup, olduğum yerde titrememe neden oldu. Kalın erkek sesinin ardından başka ince ve tiz bir erkek sesinin çığlık atmasına tanıklık ediyordu. Kararımı vermiştim solu seçip, eve gidecek ve yarın yeni okuluma gidecektim. Titreyen bacaklarımla hızlanıp, ilerledikçe bir birine dolanıyordu. Bu saattte çıkmamam gerekse de yine kafam esmiş dışarı atmıştım kendimi. Bu da benim her seferinde kaybetmeme neden oluyor ve o duyguyu en güzel bir biçimde öğretiyordu. Eve doğru yaklaştığımda, cebimden çıkardığım apartmanın kapısının anahtarını kilide taktığım da ellerim titriyordu. Anahtarı çevirmek için hamle yaptığımda karanlık ses yankılandı köpek uğultularından fazla gelen.
"Küçük kız!"
Korkum giderek artmış anlımdan dökülen sıcak ter damlacıkları da yağmur misali akıyordu. Anahtarı bir an ki refleksle kilitten çıkartıp, yere düşürmeme neden oldu. Umursamadan açtığım kapıdan içeri girip, yabancı adamın suratına bakmadan kapıyı sonuna kadar kapattım. Lacivert demir kapıdan geri geri çekilirken kapanın altında ki pervazcadan gelen yere düşürdüğüm anahtarı yüzünü görmediğim adamın attığının deliliydi. Anahtarımı yerden alıp, koşarak karanlık merdivenlerden çıktım. Merdivenin bir tanesini atlamam sonucunda ayağım burkuldu. Tuttuğum demirlik yardımıyla geriye doğru düşmemi engelledim. Ahşap kapımın önüne geldiğimde elimde sımsıkı tuttuğum anahtarla kapıyı açtım. Yaşadığım korku kalbimin durmasını sağlamıştı. Kalbim yavaş yavaş eski ritmine geri dönerken, karşımda ki duvara asılı duran saate baktım. 01:50 gece yarısını geçmiş sabah okula uykulu vaziyette gitmeme neden olucaktı. Elim hala kapıdayken kapıyı yavaş bir şekilde kapatıp, ardı arkasına kesilmeyen kilitler attım.
°°°
Çalar saatin iğrenç sesiyle gün' e merhaba diyorum. Yoksa yeni bir güne mi merhaba diyorum, orası meçhul...Uykumu alamadığım için huzursuzlukla sıcak yatağımdan kalktım. Gitmek her ne kadar istemesemde beni bu hayatta tek düşünen hocama hata yapmış olurdum. Henüz satın almadığım üniformamı sevgili öğretmenim almış ve benden umutlu olduğunu belirtmişti.
Banyodaki rutin işlemlerimi halledip, elbise dolabımın karşısına geçmiştim. Nil Hocanın benim için aldığı üniformamı elime aldım. Siyah etek ve mavi gömleği bir çırpıda giyindim. Saçlarıma pek özen göstermeyip, açık olan saçımın üzerine küçük bir örgü yaptım. Yandan asılı olan okul çantamı alıp, dış kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açtığımda yerdeki kırmızı zarf dikkatimi çekti. Kapıyı kapatıp, kilitlediğimde heyecandan ne yaptığımı bilmezcesine elim zarfa gitti. Zarfı hem açıp hem de merdivenlerden aşağıya indim. Gece yarısında ki büktüğüm bacağım her adımımla sızlıyor ama bunu hissedecek değildim, şuan. İçinden çıkan küçük bir not kağıdı. Not kağıdın üstünde yazılan siyah mürekkep yayılmış, tehlikeli söze hoş bir hava katıyordu. "ölüm sessizliği."
İki kelimenin sahibi dün ki peşimden gelen yüzünü görmediğim adamdı. Her ne kadar emin olmasam da içimde hiç susmayan ses okula gelene kadar beni rahat bırakmamıştı. Derin bir huzursuzlukla nefes alıp, özel yeni yıldız koleji lisesine ilk adımımı attım. Başı boşluğuyla etrafa yayılan koleji öğrencileriyle dördüncü senemin başlangıcını bu okulda sonlandırdım. Giyim kuşamlarıyla benim eski okulumdan farkını koruyordu. Müdürün odasını aramaya koyulup, tuhaf olan bakışları es geçmiştim. Müdürden öğrendiğim sınıfımı aramaya koyuldum. Koskoca okulda samanlık içinde tığ bulmak gibi bir şeydi; sınıfı bulmak. Duvara asılı olan havalı levhalarda ilerleyip, sonunda 12/A' ya rastladım. İçimde ki çığlık boğazımda düğüm olurken ağzımı açtığımda gereksiz yere ses kirliliği olmasın diye her zaman yaşadığım ufak tefek olan sevinçlerimi yine içimde yaşadım. Sınıfa girdiğimde iki üç kişiden oluşan kız grubunun yanına yaklaştım. "Acaba boş bir sıra var mı?" Saçları boyalı kız beni baştan aşağı süzüp, kafasını çevirdi. Onun hemen yanında oturan kız ise tatlı bir tebessümle ağzını araladı. "Bir tane boş sıra var. Bu arada ben Selva." Uzattığı elini sıktım. Dudaklarımdan dökülen "Memnun oldum." Kelimesi şimdiden canımı sıkmaya başlamıştı. "Şu duvar kenarın arkasında ki sıran. Yanında ki belalı bir tip uzak dursan iyi edersin." dediğinde kafamı hafifçe sallayıp, 'teşekkürler' diye fısıldadım. Arkamı dönüp, gidecekken neşeli çıkan sesiyle "adını söylemedin." dedi. Adımın Çağla olduğunu söyleyip, bana tarif ettiği sıraya doğru ilerledim. Sandalyeye oturup, kafamı sıraya dayadım. Çantamı yastık olarak kullanıp, zil çalana kadar yarım kalan uykumu tamamlamaktı niyetim.
Birisinin beni dürtmesiyle uyandım. Gözlerimi bir kaç defa kırpıştırırken karşımda kaşlarını çatmış, öfkeyle derin nefes alan bir çocuk duruyordu. Her an beni öldürecekmiş gibi bakıyordu. Ani bir hareketle kafamı kaldırdım. Etrafıma göz gezdirirken hocanın sınıfta olduğunu fark ettim. Ve kimsenin beni uyandırmamasını. Pekala bu çocuk benden ne istiyor. Kafamı hızla ona çevirirken göz göze geldik. Gözlerinde ki karanlık o kadar büyüleyici ki. Onların içine hapsolabilirdim. "Daha ne kadar bekleyeceğim. Çık'da, geçeyim." Şaşkınlığımın üzerimden atıp hafifçe sandalyemi geri çektim. Arada ki boşluğa girip, sandalyesine oturdu. Duvara sırtını dayarken yandan bakışlarım sayesinde ne yaptığını görebiliyordum. "Senin buraya oturmana kim izin verdi." Söyledikleri karşısında kafamı çevirip, alayla sırıttım. "İzin alıcağımı düşünmüyordum."

ŞİMDİ OKUDUĞUN
KARANLIĞIMDAKİ IŞIĞIM
Teen FictionKaranlık odayı duvarda asılı duran floresan lamba aydınlatıyordu. Gözlerini bir kaç defa kırpıştırıp nerede olduğunu hatırlamaya çalıştı... Beyaz duvarlar,beyaz stor perde,beyaz demir komedin, ve beyaz çarşaflar; hiçbiri, ne yaşadığını hatırlatamıyo...